top of page

Add Date here

Türkler'in ilk kurduklari imparatorluk Hun Imparatorlugu'dur. Türkler'in daha eskiden de devletler kurduklarini biliyoruz, ama Hun Devleti çok genis bir saha üzerinde baska milletleri de idaresi altina alan büyük bir devlet oldugu için, ona imparatorluk adini veriyoruz.

Hun Imparatorlugu Hun Türkleri tarafindan M.Ö. 220 yilinda kuruldu. Hunlar bugünkü Mogolistan bölgesinde, yâni Çin'in kuzey-batisinda yasiyorlardi. Bu bölgede hâkimiyet kurduklari ve genislemeye basladiklari için Çinliler onlari büyük bir tehlike sayiyorlardi. Gerçekten Hunlar, askerlikteki üstünlükleri sayesinde Çin ordularini devamli bozguna ugratiyorlardi. Bu yüzden Çin Devleti, Hun saldirilarini önleyebilmek için Hun-Çin siniri boyunca büyük bir duvar örmeye basladi. Çin Seddi veya Büyük Çin Duvari denen savunma hatti iste böyle ortaya çikmistir (M.Ö. 214). Sonralari Ming Hanedani zamaninda yenilenen bu büyük duvarin bâzi kisimlari çok saglam bir sekilde günümüze kadar ayakta kalmistir.

Ilk büyük Hun hükümdari Teoman Yabgu'dur (M.Ö- 220). O zamanlarda Türk hükümdarlarina "Yabgu" deniyordu. Teoman Yabgu birbirinden ayri yasayan Türk boylarini birlestirerek ilk Türk birligini gerçeklestirmisti. Bu çagda Türkler'in askerî üstünlüklerinde süvarilerin pek önemli bir yeri vardi. Çinliler atla çekilen savas arabalari kullaniyorlardi, ama süvârî ordulari yoktu. Türk atlilari çok sür'atli hareket kaabiliyetine sahip olduklari için Çin birliklerini istedikleri yerde çeviriyorlar, düsman olunca da çabucak çekiliyorlardi. Onlara ummadiklari anda birdenbire hücum ediyorlardi. Çinliler bu yüzden ordularini Hunlar gibi donatmak zorunda kaldilar; askerlerini Hunlar gibi giydirdiler. Ama ne Çin Duvari, ne Çin ordulari, Hunlar'in Çin içlerine kadar girmelerini engelleyebildi.

Teoman Yabgu'dan sonra Hun tahtina oglu Mete Yabgu geçti. Mete zamaninda Hun Imparatorlugu'nun topraklari Japon Denizi'nden Hazar Denizi'ne kadar uzaniyordu. Bu topraklarda çesitli Türk kavimlerinin yanisira öbür Altayli kavimler de yasiyorlardi. Mete devri, Hun Imparatorlugu'nun en parlak devridir (M.Ö. 209-174).

Hunlar zamaninda Çinliler medeniyet bakimindan çok ileri bir durumdaydilar. Hem nüfuslari ve ordulari çok kalabalik, hem medeniyetleri parlak oldugu hâlde Hunlar'la basa çikamadilar. Bu da gösteriyor ki, Hun basarisinin sebebi yalnizca askerî güç degildi. Gerçekten Hunlar teskilâtçilik ve idare bakimindan çok gelismislerdi. O sirada Çin'in ayri ayri prenslikler hâlinde bulunmasindan da faydalanarak, Kuzey Çin'de sik sik iktidari ele aliyorlardi. Fakat Çinliler'in sehir hayâtina kapilan sinir boyu Türkleri yavas yavas Çinlilesiyor. Çinli prenseslerle evlenen Hun hükümdarlarinin saraylarinda Çin âdet ve gelenekleri yerlesiyordu.

Mete'den sonra gelen Yabgular zamaninda Çinliler'le iliskiler artti. Özellikle evlenme yoluyla Türk ve Çin hükümdar âileleri arasinda yakinliklar dogdu. Bu yakinliklar ise Hunlar'in iç isleri bakimindan birçok karisikliklara yol açti. Yine de Hun Imparatorlugu Milâttan Önce Birinci Yüzyil'a kadar üstünlügünü devam ettirdi. Bu yüzyilda ise Türk beyleri arasinda taht kavgalari artabildigine artti. Çinliler de bu kavgalardan faydalanarak, Türkler'i zayiflatmayi bildiler. Ancak Çinliler'in Hohan-Su dedikleri Yabgu'nun 27 yillik imparatorlugu zamaninda ve Çiçi Yabgu devrinde devlet eski gücünü biraz olsun toparlayabildi.

Milâttan sonraki ilk yüzyilda Hun Imparatorlugu Dogu ve Bati Hunlari olmak üzere iki ayri devlete bölündüler. Bunlara Güney ve Kuzey Hunlari da denir. Milattan sonra üçüncü yüzyilin baslarinda (220) baska bir Türk kavmi olan Siyenpi'ler Hunlar'la iktidar mücadelesine giristiler. Sonunda Mogollar'in ve bazi Türk boylarinin da yardimiyla Hunlar'in hâkimiyetine son verdiler. Büyük Hun Imparatorlugu târihte bilinen eski imparatorluklarin en büyügü idi. Hun hükümdarlarindan Mete, Hohansu ve Cici Yabgular, dahî denecek kadar büyük birer kumandan ve devlet adami idiler. Bu büyük sahsiyetler hakkinda Çin târihlerinde verilen bilgiler, en büyük düsmanlarinin bile onlara hayran kaldiklarini gösterir.

Mete Kagan ve Oguz Destani

Mete, Teoman Yabgu'nun oglu ve veliahdi (kendisinden sonra hükümdar olacak kimse) idi. Ama Teoman Yabgu'nun baska bir eginden de bir oglu olmustu ve bu kadin Teoman'dan sonra Mete yerine kendi oglunun hükümdar olmasini istiyordu. Sonunda Teoman'i kandirdi. Ama Mete Buna razi olmadi ve derhâl bir ordu toplayarak Hun tahtini ele geçirmek üzere yola çikti. Böylece Türk târihinde ilk defa bu sehzade (prens), devlet ugruna babasiyla taht kavgasina girisiyordu. Osmanli Imparatorlugu zamaninda da ilk defa Birinci Murâd'in ogullarindan Savci (Yildirim Bâyezîd'in agabeyisi) babasina karsi çikti; sonra Ikinci Bâyezîd'in oglu Selim (Yavuz) babasiyla taht kavgasina girdi. Kanûnî'nin çok sevdigi esi Hurrem Sultân kendi oglu Selîm'i (Ikinci Selim) velîahd yapmak isteyince, pâdisâhin öbür ogullari (Mustafa ve Bâyezîd) da babalarina isyan ettiler.

Mete çok yüksek kaabiliyetli bir komutandi. Topladigi ordu ile babasini yendi ve Hun tahtina oturdu. Çin târihleri onun üstün meziyetlerini ve yaptigi büyük isleri uzun uzun anlatirlar. Devletinin ve milletinin isleri için kendi çikarlarini hiçe sayardi

Anlatilanlara göre bir defasinda Hunlar zor durumda kalmislar ve Çinliler'den baris istemislerdi. Çinliler baris için Mete'nin en sevdigi atini istediler, hemen verdi. Ama Çin hükümdari bununla yetinmedi, baska seyler de istedi. Mete kendine ait nesi varsa hepsini birer birer veriyordu. Sonra Çinliler sinirda küçük bir arazî istediler. Burasi hiçbir ise yaramayan kurak, kumlu bir toprakti. Ama Mete buna çok sinirlendi ve söyle dedi

"Benden ne istedinizse verdim, çünkü onlar benim maltindi. Ama bu toprak benim degil, milletimindir. O topragi korumak için savasir, canimi veririm."

Türklerin Oguz Kagan Destani'ndaki Oguz Kagan'in Mete oldugu söylenir. Oguz Kagan'in Sehnâme'de ve Divân-i Lugati't Türk'de adi geçen Alp Er Tunga oldugunu söyleyenler de vardir. Oguz Kagan Destani söyledir:

Günlerden bir gün Ay Kagan bîr erkek çocuk dogurdu. Çocuk kara saçli, kara kasli, ela gözlü, kirmizi agizli idi. Perilerden daha güzeldi. Çocuk, anasindan yalniz bir defa süt emdi. Bir daha emmedi. Konusmaya basladi. Çig et ve sarap istedi. Kirk günden sonra büyüdü. Yürüdü. Oynadi. Ata bindi. Geyik avina bagladi. Günlerden sonra, gecelerden sonra bir yigit oldu. Bahadir oldu.

Oguz Kagan denen bu bahadir bir gün Tanri'ya yakarmakta idi. Birdenbire etraf karanlik kesildi. Gökten bir isik düstü. Bu isik aydan da, günesten de parlakti. Oguz Kagan gördü ki bu isigin içinde bir kiz var. Bu kiz çok güzeldi. Yüzünde atesli, isik saçan bir beni vardi. Kutup Yildizi gibi Idi. Gülse, mavi gök de gülerdi. Aglasa, mavi gök de aglardi.

Oguz Kagan bu kizi görünce akli basindan gitti. Kizi sevdi, aldi. Kiz, Oguz Kagan'a üç erkek çocuk dogurdu. Birincisine "Gün", ikincisine "Ay", üçüncüsüne "Yildiz" adini koydular.

Oguz Kagan gene bir gün ava gitti. Gördü ki gölün yaninda bir agaç var. Bu agacin kovugunda bir kiz oturuyor. Çok güzel bir kiz. Saçlar bir irmagin akisi gibi. Disleri inciye benziyor. Gözleri gökten de mavi

Oguz Kagan'in akli basindan gitti. Yüregine ates düstü. Onu sevdi, aldi. Bu kiz da Oguz Kagan'a üç erkek çocuk dogurdu. Birincisine "Gök", ikincisine "Dag", üçüncüsüne de "Deniz" adini verdiler.

Bu çagda, sag yönde Altin Kagan denen bir kagan vardi. Altin Kagan, Oguz Kagan'a elçi gönderdi. Pek çok altin,gümüs, yolladi. Pek çok kiz, yakut, inci gönderdi. Oguz Kagan'a saygi gösterdi. Itaat etti. Oguz Kagan, Altin Kagan'in itaatini kabul etti. Sonra kirk gün yürüdü. Buz Dagi denen daga geldi. Çek soguktu. Çadirini kurdurdu.

Tan yeri agardigi zaman Oguz Kagan'in çadirina günes gibi bir isik girdi. O isiktan; gök tüylü, gök yeleli, büyük bir erkek kurt çikti. Kurt, Oguz Kagan'a dedi ki :

- "Ey Oguz, artik ben önünde yürüyecegim."

Bundan sonra Oguz Kagan çadirlari toplatti. Yola koyuldu. Ordusunun önünde gök tüylü, gök yeleli, büyük erkek kurt yürüyordu. Ordu, kurdu takip ediyordu.

Nice günlerden sonra kurt durdu. Oguz Kagan da ordusunu durdurdu. Burada Itil denen bir irmak vardi. Oguz Kagan düsmanla karsilasti. Savas çok çetin oldu. Okla, kiliçla vurusuldu. Itil Suyu düsman kanindan kipkizil oldu ve Oguz Kagan üstün geldi.

Gök tüylü, gök yeleli kurt gene öne düstü. Oguz Kagan'i Sind Ülkesi'ne götürdü. Oguz Kagan burada da çok düsmanla vurustu. Düsmani yendi. Bu ülkeyi de yurduna ekledi. Geri döndü.

Oguz Kagan'in yaninda ak sakalli, boz saçli, çok akilli ihtiyar bir kisi vardi. Anlayisli, dogru bir adamdi. Oguz Kagan'in veziri idi. Adi "Ulug Türk" idi.

Ulug Türk günlerden bir gün uykuda bir altin yay ve üç gümüs ok gördü. Bu altin yay gün dogusundan gün batisina kadar uzanmisti. Üç gümüs ok da kuzeye dogru gidiyordu. Ulug Türk uyandiktan sonra, düste gördüklerini Oguz Kagan'a anlatti:

- "Ey Kaganim," dedi. "Hayat sana hayirli olsun. Gök Tanri, düsümde gördügümü yerine getirsin. Diledigi yeri sana versin."

Oguz Kagan, Ulug Türk'ün sözlerini begendi. Ögüdünü dinledi. Ogullarim topladi. Söyle dedi:

- Gönlüm av diliyor. Kocadim. Kuvvetim kalmadi. Gün, Ay ve Yildiz; siz Dogu tarafina varin. Gök, Dag ve Deniz; siz Bati tarafina varin...

Bunun üzerine Oguz Kaganin ogullarinin üçü Dogu tarafina, üçü de Bati tarafina gitti. Gün, Av ve Yildiz çok geyikler, çok kuslar avladiktan sonra yolda bir altin yay buldular. Yayi aldilar. Babalari Oguz Kagan'a verdiler. Oguz Kagan sevindi. Yayi üç parça etti ve dedi ki :

- "Ey büyük kardesler, yay sizin olsun..."

Gök. Dag ve Deniz de çok geyikler, çok kuslar avladiktan sonra yolda üç gümüs ok buldular. Oklari aldilar. Babalari Oguz Kagan'a verdiler. Oguz Kagan sevindi. Oklari küçük ogullarina pay etti ve dedi ki:

- "Ey küçük kardesler, bu oklar sizin olsun..."

Oguz Kagan bundan sonra ulu kurultayi toplantiya çagirdi. Halki da davet etti. Büyük mesveret edildi. Oguz Kagan yurdunu ogullarina pay etti. Onlara verdi. Dedi ki :

- " Ey ogullar ben çok yasadim. Çok savaslar gördüm. Çok ok attim. Çok ata bindim. Düsmanlarimi aglattim . Dostlarimi güldürdüm. Gök Tanri'ya borcumu eda ettim. Sizlere de yurdumu veriyorum..."

AVRUPA HUN IMPARATORLUGU

Siyenpiler ile yaptiklari savaslari (220) kaybettikten ve Asya'daki Büyük Hun Imparatorlugu dagildiktan sonra Hunlar'in bir kismi Dinyeper Nehri ile Aral Golü dogusu arasindaki bölgeye yerlestiler ve Dördüncü Yüzyilin ortalarina kadar orada yasadilar. Bu târihten itibaren Bati'ya akin etmeye basladilar. Hunlar'in yurtlarini niçin birakip göç ettikleri iyice bilinmiyor, herhalde geçim sartlarinin bozulmasi onlari bu ise zorladi. Hakanlari Balamir'in idaresinde Volga'dan Bati'ya dogru ilerlemeye basladilar. O târihlerde Kuzey Karadeniz'den Macaristan'a kadar olan yerlerde Cermen asilli kavimler oturuyorlardi. Hunlar önce bunlardan Dogu Gotlari'na hücum edip dagittilar. (374), arkasindan Bati Gotlari'ni maglup ederek onlarin ülkesine girdiler (375).

Dogu'dan Bati'ya dogru uzanan Hun akininin yerinden yurdundan ettigi birçok kavimler böylece Bati'ya itilerek Roma Imparatorlugu topraklarim altüst ettiler. Kuzey Karadeniz'den Ispanya'ya kadar her taraf allak-bullak oldu. Avrupa'nin etnik manzarasini degistiren bu büyük hâdiseye tarihte "Kavimler Göçü" denir.

Dördüncü Yüzyil'in sonunda Hunlar Bati'da Tuna'yi geçerek Balkanlar'a indiler, Dogu'da da Kafkaslar'dan Anadolu'ya girdiler. Bu ikinci akinci kolu Güney Anadolu'dan Suriye'nin Akdeniz kiyilarina ve Kudüs'e kadar yildirim hiziyla ilerledi. Sonbaharda ayni yoldan Azerbaycan'a döndü. Roma Imparatorlugu bu akindan o kadar sasirmisti ki, her tarafta Hunlar hakkinda akil almaz hikâyeler anlatiliyordu. Bati'da ise Balamir'in oglu Ildiz'in komutasindaki Hun süvari birlikleri Bizans Imparatorlugu'nu barisa zorladi, Bati Roma Imparatorlugu ise kendi ülkesini talan eden barbar kavimler (Gotlar, Vandallar, Burgondlar, Saksonlar vs.) karsisinda Hunlar'la anlasma yoluna gitti.

Ildiz'dan sonra Hun tahtina geçen Karaton ve Rua zamanlarinda Hunlar Bizans'i yillik vergiye bagladilar, Bati Roma'yi da barbar kavimlerin ve Bizans'i istilâ tehditlerine karsi korudular. Hun gücü bir masal gibi bütün Avrupa'yi âdeta büyülemis ve korkutmustu. Bu korkunun izlerini Bati milletlerinin hafizalarinda hâlâ bulabiliyoruz.

Hun Imparatoru Rua'nin 434'de ölmesi üzerine devletin basina Attila geçti. Attila, Rua'nin kardeslerinden Muncuk'un oglu idi. Amcalari Aybars ve Oktar Imparatorlugun sag ve sol kanat hanlari idi. Attila kardesi Bleda ile birlikte hükümdar oldu, ama asil idare ve kudret Attila'nin elindeydi. Attila'nin hükümdarlik devri Hun Imparatorlugu'nun altin çagidir. O târihte Hunlar Volga Nehri'nin dogusundan bugünkü Fransa'ya kadar olan bölgeye hâkim olmuslardi. Idareleri altinda çesitli Türk boylari da dâhil olmak üzere tam kirk bes kavim yasiyordu ki, bunlarin çogu simdiki Avrupa milletlerinin dedeleridir.

Bütün dünyada Attila'nin karsisina çikacak hiçbir kuvvet yoktu. Hun hâkimiyeti Mans Denizi'ne kadar ulasmisti. Bizans kendisini devamli baski altinda tutup vergiye baglayan bu kuvvetten kurtulmak için Hunlar arasina nifak sokma yolunu denedi. Çesitli sebeplerden

Attila idaresiyle uzlasamayan Hun beylerini Bizans'a davet ediyor, onlari yüksek makamlara geçiriyor, Attila'ya karsi kendilerine yardim vâdediyordu. Attila nihayet Bizans'i ortadan kaldirmak üzere harekete geçip ordulariyla Trakya'ya girdigi sirada meshur Roma kumandani ve konsülü Aetiüs araya girdi ve kendi oglunu Attila'ya rehin vererek Bizans'in barisi koruyacagina kefil oldu. Bu seferden yedi yil sonra Bizans artik Hunlar'a bagli bir devlet hâline gelmisti: Her yil ödedikleri yillik vergiyi üç katma çikaracak ve bir defaya mahsûs olmak üzere alti bin libre altin ödeyeceklerdi.

Attila 451 yilinda Bati Roma Imparatorlugu topraklarinin bir kismi üzerinde hak iddia ederek (Roma prensesi ile nisanliydi), harekete geçti. Romalilar o zaman Hunlar'in kovaladigi diger Barbar kavimlerden de topladiklari kuvvetlerle iki yüz bin kisilik bir ordu kurup Paris yakinlarinda Attila'nin karsisina durdular. Atilla'nin ordusunda da Hunlar'in yanisira baska kavimlerden yüz bine yakin asker vardi. Orleans yakininda bütün bir gün yapilan savasta her iki taraf on binlerce kayip verdigi halde kimin yendigi belli olmadi, ama gece olunca Romalilar ve müttefikleri savas alanindan çekildiler. Attila onlari o sirada takip etmedi, geri dönüp ordusuna çekidüzen verdikten sonra Roma'ya dogru yürüdü. Po Ovasi'na geldi. Roma'da halk korku ve panik içindeydi. Senato, ne pahasina olursa olsun baris yapilmasindan yanaydi. Baris teklifini yapacak heyetin basinda papa vardi: Papa, hiristiyan dünyasini kurtarmak üzere bizzat Attila'nin huzuruna çikti ve Roma'nin kendisine boyun egdigini bildirdi. Bunun üzerine baris yapildi.

Attila 452 yilinda 60 yasinda iken süpheli bir sekilde Öldü, Yerine sirasiyla ogullari Ilek, Dengizik ve Irnek, Hun Hakani oldular. Bu sonuncular önceki Hun hakanlari gibi basarili olamadi. 470 yilinda Bati Hun Imparatorlugu artik dagilmisti.

April 22, 2013

Türk Tarihîndeki Önemi: Türk sözünü ilk defa resmî devlet adi olarak kabul edenler Göktürklerdir. Böylece devleti ifade etmesi bakimindan siyasî bir anlami olan Türk kelimesi bu sayede bütün bir milletin adi olmustur.

Göktürk Mense Efsaneleri ve Ergenekon Destani'na Göre

Türklerin Tarih Sahnesine Çikisi

Göktürklerin "Kurttan Türeyis"lerine dair Çin kaynaklarinda da geçen üç efsane vardir. Aslinda bu efsanelerin hemen hemen aynisi M.Ö. 119'da Hunlar tarafindan büyük bir yenilgiye ugratilan Wu-sunlar için söylenir.

Efsaneye göre Hunlar bir taarruz neticesinde Wu-sun kralini öldürmüs, onun oglu Kun-mo küçük oldugu için Hun hükümdari ona kiyamamis ve çöle atilmasini emretmis. Küçük Kun-mo disi bir kurt tarafindan emzirilmis ve bu olayi uzaktan seyreden Hun hükümdari, çocugun kutsal biri olduguna inanarak, büyüdügünde onu Wu-sunlarin krali yapmis, içinden Göktürkleri de çikaran, Çinlilerin Kao-çi (Yüksek Tekerlekli Arabalilar) ve T'ieh-li (Tölös) dedikleri, Orhun nehrinden Volga kiyilarina kadar genis bir alana yayilan bu güçlü Türk kavimler toplulugu için de "kurttan türeyis" efsanesi ayni motifi isler. Çin'deki Toba sülalesi devri kaynaklarinda efsane özetle söyle anlatilir:

"Kao-çi kaganinin çok akilli iki kizi varmis. Öyle iyi kalpli ve akillilarmis ki, babalari onlarin ancak tanri ile evlenebileceklerini düsünerek, kizlarini bir tepeye götürmüs. Ancak tepeye ne tanri gelmis ne de onlarla evlenmis. Kizlar burada beklerken ihtiyar bir erkek kurt tepede dolasmaya baslamis. Küçük kiz, kardesine bu kurdun tanrinin kendisi oldugunu söyleyerek tepeden inmis ve kurtla evlenmis. Bu suretle Kao-çi halki bu kiz ve kurttan türemis.".

Bu efsanelerin tekamül etmis sekli, tarihî realiteye de uygun olarak, Göktürk mense efsanelerinde ve Ergenekon Destani'nda görülür. M.S.570'te ortaya çikan Çin'deki Sui Sülâlesi devrinde Göktürklerle yakin münasebet kuran Çinliler, Türklerden ögrendikleri efsaneyi tarih yilliklarinda not etmislerdir. Efsane söyledir:

"... (Göktürklerin) ilk atalari Hsi-Hai, yani Bati Denizi'nin kiyilarinda oturuyorlardi. Lin adli bir memleket tarafindan, onlarin kadinlari, erkekleri, büyüklü-küçüklü hepsi birden yok edilmislerdi. Yalnizca bir çocuga acimislar ve onu öldürmekten vazgeçmislerdi. Bununla beraber onun da kol ve bacaklarini kendisini Büyük Batakligin içindeki otlar arasina atmislardi. Bu sirada disi bir kurt peyda olmus ve ona her gün et ve yiyecek getirmisti. Çocuk da bunlari yemek suretiyle kendine gelmis ve ölmemisti. (az zaman sonra) çocukla kurt, kari koca hayati yasamaya baslamislar ve kurt da çocuktan gebe kalmisti. (Türklerin eski düsmani Lin devleti, çocugun hâlâ yasadigini duyunca) hemen kendi adamlarini göndererek, hem çocugu hem de kurdu öldürmelerini emretmisti. Askerler kurdu öldürmek için geldikleri zaman, kurt onlarin gelisinden daha önce haberdar olmus ve kaçmisti. Çünkü kurdun kutsal ruhlarla ilgisi vardi. Buradan kaçan kurt, Bati Denizi'nin dogusundaki bir daga gitmisti. Bu dag, Kao-ch'ang (Turfan)'in kuzey-batisinda bulunuyordu. Bu dagin altinda da çok derin bir magara vardi. (Kurt) hemen bu magaranin içine girmisti. Bu magaranin ortasinda büyük bir ova vardi. Bu ova, bastan basa ot ve çayirliklarla kapli idi. Ovanin çevresi de 200 milden fazla idi.

Kurt, burada on tane erkek çocuk dogurdu. (Göktürk Devleti'ni kuran) A-si-na ailesi, bu çocuklardan birinin soyundan geliyordu."

Efsanede Türklerin yasadigi ve göç ettigi yer olarak gösterilen Bati denizi, kimi tarihçilere göre Turfan'in kuzey batisinda yer alan Balkas gölü veya Aral, hatta Hazar iken kimi tarihçilere göre de Isik göldür. Isik göl ve civari, Kirgizlarin millî destan kahramani olan Manas'in da yasadigi bir bölgedir. Ancak burada önemli olan mense efsanesinin, Göktürklerin "Ergenekon Destani"nin ilk sekli olmasidir. Bütün Türk boylarinda derin izler birakan bu destan, içinde tarihî olaylari barindirmasi bakimindan da dikkate degerdir. Destan özetle söyledir:

"Türk illerinde Göktürk oku ötmeyen, Göktürk kolu yetmeyen bir yer yoktu. Bütün kavimler birleserek Göktürklerden öç almaya yürüdüler. Türkler çadirlarini, sürülerinin bir yere topladilar. Çevresine hendek kazdilar, beklediler. Düsman geldi. Vurus basladi. On gün vurustular, Göktürkler üstün geldi." Düsman, Türkleri er meydaninda yenemeyeceklerini anladigindan hileye basvurur ve Göktürkleri gafil avlayip, çadirlarini basar. Büyük bir katliam gerçeklesir. Il Han'in küçük oglu Kayan (Kiyan) ve yegeni Tukuz (Negüz) kadinlariyla birlikte düsmanin elinden kaçar ve onlarin bulamayacagi bir yere "Ergenekon" a (Sarp Dag Beli) gelirler. Burasi geçit vermez, sarp daglarla çevrili orta yeri düz, verimli bir ovadir. Burada bir müddet sonra nüfuslari gittikçe çogaldiginda, birbirine akraba, ayri ayri "oba"lar olusturdular. Nihayet dört yüz yil sonra kendileri ve sürüleri Ergenekon'a sigamaz oldu. Kurultay toplayip, Ergenekon'dan çikma kararina vardilar. Çikis için tek bir geçit vardi fakat burasi da demirdendi. Bir demirci ustasinin fikriyle demir dag büyük bir ates yakilip, devasa körüklerle harlandirilarak eritildi. Nihayet, Börteçene (Bozkurt) adli bir basbugun liderliginde, Türkler Ergenekon'dan çikip bütün dünyaya yayildilar.

Özetlenen bu destan, Ilhanli tarihçisi Resideddin tarafindan nakledilirken, araya Mogollar da serpistirilerek, büyük ölçüde tahrif edilmistir. Ancak destanda geçen motifler ve çagristirdiklari olaylar, destanin Göktürklere ait mense efsanelerinin tekamül etmis hâli oldugunu açikça göstermektedir. Nitekim Börteçene, Göktürklerin soylarini dayandirdiklari Asena gibi mübarek ve yol gösteren bir kurttur. Hun birligi dagildiktan sonra, destanin girisinde belirtildigi gibi, Türkler Altay daglari civarina çekilmisler ve bir müddet Juan-Juanlar'in hâkimiyeti altinda yasamislardir. Demircilikte ileri giden Göktürkler, Juan-Juan hükümdarinin "Sizler demircilikle ugrasan kölelerimsiniz" diye asagilanmalarini hazmedemeyerek, onlara savas açmislar ve yaklasik dört yüz yil süren suskunluktan sonra, 545 yilinda büyük bir zafer kazanarak istiklâllerinin temelini atmislardir. Resideddin'in de Camiü't-Tevarih'te yazdigi üzere, Ergenekon'dan çikis, bir bayram olarak kutlanmis, önce Türk kagani, ardindan beyler, bir parça demiri atese salip kizdirdiktan sonra, örs üstünde çekiçleyerek, Ergenekon'u Türk an'anesinde canli tutmuslardir.

Göktürk hükümdarlik ailesi Asina soyundan gelmekteydi. Yukarida ifade ettigimiz efsanelere göre Asina soyu disi bir kurttan türemisti ve bu inanis sebebiyle de Göktürk Devleti alâmeti, altindan kurt basli sancak olmustur. Ergenekon efsanesi, Hun devletinin yikilmasindan sonra, Türklerin yasadigi zorluklari anlatmaktadir. Dolayisiyla, tarihen yasanmis olaylar, Göktürklerin, Hun devletinin bir devami olarak ortaya çiktiklarinin bir delilidir. Nitekim devlet yapilanmasinin Hunlarla ayni olmasi da bu fikri kuvvetlendirir.

BIRINCI GÖKTÜRK KAGANLIGI

Göktürkler'in tarih sahnesine çiktiklari siralarda Orta Asya Mogol asilli Juan-Juanlarin hâkimiyetinde idi. Göktürkler de Altay daglari civarinda, önemli bir siyasî güç hâlinde onlara bagli olarak yasiyorlardi. Bu esnada geleneksel sanatlari demircilikle ugrasan Göktürkler, Juan Juanlarin silâhlarini imal etmekteydiler.

Göktürkler, daha 534 yillarinda Çin ile diplomatik iliskiler kuracak güce erismislerdi. Bu siralarda baslarinda Bumin bulunuyordu. Bumin, bir Türk boyu olan Töleslerin isyanini bastirmasi karsiliginda Juan Juan Kagan'inin kizi ile evlenmek istedi. Ancak bu isteginin kabaca geri çevrilmesi üzerine Bumin, üst üste vurdugu darbelerle onlarin bütün topraklarini ele geçirmis ve kaganlarini da öldürmüstür. 552 yilinda meydana gelen bu olayla Göktürk devleti de kurulmus oluyordu. Il-Kagan ûnvanini alan Bumin, devletinin merkezî olarak da, Büyük Hun devletinin merkezinin bulundugu Ötügen'i (Orhun irmaginin hemen batisi) seçti.

Türk devlet gelenegine göre devlet dogu ve bati olmak üzere iki kanat hâlinde teskilâtlanmaktaydi. Devletin bati kanadi dogunun yüksek hâkimiyetini tanimak durumundaydi.

Bumin doguda kagan oldugu zaman, küçük kardesi Istemi de Yabgu unvaniyla devletin bati kanadinin basina geçti. (552-576). Bumin Kagan'in devleti kurdugu yil içerisinde ölmesi üzerine yerine oglu Ko-lo (Kara) kagan olmustur. Ancak O'nun da erken ölümü ile kisa süren kaganliginin ardindan, Bumin' in diger oglu Mukan Kagan'i (553-572), devletin dogu kanadinin basinda görüyoruz. Onun zamaninda Istemi Yabgu bati kanadini yönetmeye devam etmistir. Mukan Kagan, devleti daha da güçlendirerek, hâkimiyetini genisletmis ve Çin üzerinde baski kurmustur.

Devletin bati kanadini idare eden Istemi Yabgu, kisa zamanda, Altaylarin batisini Isik göl ve Tanri daglarina kadar hâkimiyeti altina aldi. batidaki faaliyetleri sonucunda, Orta Çag'in en büyük iki devleti Sasani ve Bizans imparatorluklari ile iliskiler kuruldu. Ipek Yolu'nu ellerinde tutan Akhun (Aftalit) devleti, Sasanilerle is birligi yapilarak ortadan kaldirildi . Topraklari Ceyhun nehri (Amuderya) sinir olmak üzere iki devlet arasinda paylasildi (557). Böylece Göktürkler egemenliklerini Kuzey Hindistan'daki Kesmir bölgesine kadar uzatacaklardir.

Göktürkler'le Sasaniler'in arasi Ipek Yolu meselesinden dolayi bozuldu. Sasanilere karsi Bizans ile is birligine yönelen Istemi, Istanbul'a bir elçilik heyeti gönderdi.

Imparator II. Justinos tarafindan kabul edilen bu heyet, ayni zamanda Orta Asya'dan Dogu Roma'ya giden ilk resmî heyetti (568). Bizans da ipek ticaretinde Sasaniler'in araciligindan memnun degildi. Bu sebeple Göktürklere karsi bir elçilik heyeti göndererek iki devlet arasinda ittifak yapildi (571). Bu ittifak neticesinde 571 yilinda 19 yil sürecek olan Sasani-Bizans savaslari baslamistir. Bu savaslar her iki devleti de sarsmis ve Islâmiyet'in Iran'da yayilip yerlesmesinde büyük rol oynamistir. Dünya tarihinde çok önemli gelismelere yol açan bu duruma, Istemi'nin bati siyasetinin katkisi büyüktür.

Mukan Kagan'in 572 yilinda ölmesi üzerine Göktürk tahtina kardesi Ta-po geçti. Agabeyinden saglam bir devlet düzeni devralan Ta-po, daha çok kültür meseleleri ile ugrasmistir. O'nun zamaninda, Çin edebiyat ve fikir eserleri Türkçeye tercüme edilmistir. Ta-po devri Göktürk kaganliginin en parlak devri olmakla birlikte çöküsün de basladigi devirdir. O kaganligin kendi idaresinde bulunan dogu kanadini ikiye ayirarak dogu tarafindaki kisma kardesi Ko-lo'nun oglu Isbara'yi, batidaki kisma küçük kardesi Jo-tan'i tayin etti. Ayrica Türk töresi ile çelisen Budizm'i benimsemis olmasi hata olarak kabul edilmektedir. Çünkü büyük sürülere sahip olan atli ve savasçi Türklerle, et yemeyen, hayvanlari bile öldürmeyen Budistler'in temel inançlarinin uyusmasinin hiç imkâni yoktu.

Göktürk Kaganliginin dogu kanadinda bu zayiflama belirtilerinin görüldügü bir sirada bati kanadinin basinda bulunan Istemi Yabgu öldü (576).

Istemi'nin yerine kaganligin bati kanadinin basina oglu Tardu geçti (576- 603). Kaganligin dogu kanadinda ise Tapo Kagan'in 581 yilinda ölmesi üzerine yerine kardesinin oglu Isbara kagan oldu.

Isbara'nin kaganligi devrinde, bati kanadinda görev yapan Tardu, ihtirasi yüzünden dogunun üstünlügünü tanimamasi üzerine devlet 582 yilinda resmen ikiye ayrilmis oldu.

DOGU GÖKTÜRK KAGANLIGI

Isbara'nin kaganligi zamaninda Çin'in Dogu Göktürk Devleti üzerinde baskisini artirdigini görüyoruz. Onun 587 yilinda ölümünden sonra, basa geçen kaganlar zamaninda bu baski ve Çin'e has entrikalar artarak devam etmistir. Devlet Si-pi Kagan devrinde (609-619) toparlanir gibi olmus ise de, onun ölümü ile Çin tehdidi kendini tekrar göstermistir. Nihayet Kie-li, kaganligi zamaninda, 630 yilinda yapilan bir savasta yenildi ve yakalanarak Çin'e gönderildi . Bu tarih, Dogu Göktürkleri'nin istiklalinin de sonu kabul edilir.

630 yilinda baslayan Çin hâkimiyeti yarim yüzyil sürdü. Bu süre içerisinde Çin'e karsi birçok ayaklanma gerçeklesmesine ragmen, bunlarin hepsi Çinliler tarafindan kanli bir sekilde bastirilmistir. Bunlar içerisinde en dikkat çekeni, Kürsad isimli bir Türk prensinin 39 arkadasi ile kalkistigi ayaklanmadir. Bu ayaklanma hepsinin kahramanca ölümü ile sonuçlanmistir. Ancak bu tür hareketler, Türklerin hürriyet ve istiklâl arzularini sürekli canli tutmustur.

BATI GÖKTÜRK KAGANLIGI

582 yilinda ikiye ayrilan bu iki Göktürk kanadi, hâkimiyet mücadelesi yüzünden birbirlerinin düsmani hâline gelmislerdi. Bati Göktürkleri'nin basinda bulunan Istemi Yabgu'nun oglu Tardu, bir yandan doguya üstünlügünü kabul ettirmek için ugrasirken, bir yandan da batida yeni fetihlere girismisti. Bu faaliyetleri neticesinde Maverâünnehir ve Harezm bölgesi yaninda Ötügen, Kuzeybati Mogolistan ve Kasgar'a kadar hâkimiyetini genisletti. Ancak Tardu, Göktürk birligini saglamak için çok siddetli davraniyordu. 601 yilinda Çin baskenti yakinlarinda yapilan savastan sonuç alinamamasi pek çok Türk ve yabanci kavimlerin isyanina sebep oldu. Tardu, bu isyancilar ile bas edemeyerek 603 yilinda tarih sahnesinden çekildi. Tardu'dan sonra Bati Göktürkleri'nde iç karisikliklar uzun yillar devam etti. Bir ara Tardu'nun torunu olan Tong-Yabgu zamaninda (619 -630) devlet nizami saglanmis ise de 630 yilinda bir mücadelede ölmesi, Bati Göktürklerinin sonunu hazirlamistir. 630 yili Göktürk tarihî için kara bir yil olmus, her iki Göktürk devleti de ayni yil içerisinde Çin'e baglanmistir.

IKINCI GÖKTÜRK KAGANLIGI

630 yilinda baslayan 50 yillik esaret döneminde Çin, Türk kavimlerini durmadan yerinden oynatir, parçalar ve böler. Yapilan ayaklanmalar da çok kanli bir sekilde bastirilir. Ancak bu baski ve siddet dönemi Türklerin millî benliklerini yok edemez. Aksine Türklerdeki millî suuru daha da perçinler. Türklerin bu devirde içine düstükleri hüzün ve kederin, acikli ve ibret dolu ifadelerini Orhun Kitabeleri'nde görmek mümkündür.

II. Göktürk Kaganligi, baski ve zulüm devirleri ardindan 681 yilinda Göktürk hanedan soyu Asina'dan gelen Kutlug tarafindan kuruldu. Kutlug, az zamanda akil hocasi Tonyukuk ile kaganligi, Ötügen baskent olmak üzere yeniden teskilâtlandirmistir. Bu sebeple Kutlug Kagan'a Il'i=devleti derleyip toplayan manasina Ilteris ûnvani verildi. Ordu ve diplomasi islerini Bilge Tonyukuk'a birakan Ilteris Kagan, kardesi Kapagan'i da sat tayin etti. Devlet kurulduktan sonra, elli yillik esaret hayatinin acisini çikarmak ve Türklerin kirilan gururlarini tamir etmek için Çin'e karsi sayisiz akinlar yapildi. Hatta bu akinlarin birinde 23 Çin sehrinin tahrip edildigi ve Okyanus'a kadar ulasildigindan bahsedilmektedir. Orhun Kitabeleri'nde Ilteris Kagan'in en büyük destek ve yardimcilarindan birinin esi Ilbilge Hatun oldugu belirtilmektedir.

Ilteris Kagan 692 yilinda öldügü zaman Göktürk Devleti eski hasmet ve gücüne erismis bulunuyordu. Yerine biri 8 yasinda Bilge, digeri 7 yasinda olan Kül Tigin adli ogullarinin yaslarinin küçüklügü sebebiyle, kardesi Kapagan, kagan oldu (692-716).

Kapagan Kagan devri, fetihlerin devam ettigi ve Türk birliginin kuruldugu bir devir olmustur. Kapagan, bu birligi gerçeklestirmek için gerektiginde çok siddetli davranmistir. Bu sebeple Kirgizlar, Türgisler ve Basmillar itaat altina alinmis, Karluklar ve Oguzlar cezalandirilmisti. Ayrica onun zamaninda tarim reformu ve tohum islahi gibi hareketlere de girisilmisti. Bu amaçla gelismis Çin tariminin tekniklerinin uygulanmasi için Çin ile savasilmistir.

Kapagan Kagan 716 yilinda öldügü zaman siddet politikasinin bir neticesi olarak devlet içerisinde büyük karisikliklar bas gösterdi. Yerine geçen oglu Inal bu meselelerle bas edecek kabiliyette olmadigi için idareyi Ilteris'in ogullari Bilge ve Kül Tigin almak zorunda kaldilar.

Her ikisi de amcalari Kapagan'in kaganligi zamaninda önemli devlet görevlerinde bulunmuslar ve basari göstermislerdi. Bilge, sat ûnvani ile devletin Bati ( Sol) kanadinin basinda bulunmustu. 716 yilinda Bilge, Kagan olunca küçük kardesi Kül Tigin, agabeyinin yerine devletin bati kanadinin basina geçti. Kül Tigin ayni zamanda ordunun düzenlenmesi isini de üzerine almisti. Babalarinin basveziri olan Bilge Tonyukuk tecrübeli bir devlet adami kimligi ile ayni görevine devam etti.

Eski Türk devlet anlayisina göre iyi bir kaganin baslica iki özelligi olmaliydi: Bilgelik ve alplik. Bu iki kardesten Bilge Kagan, bilgelikle; Kül Tigin ise alpligi, cesareti ile söhret kazanmistir.

Bilge Kagan zamaninda devlet, eski güç ve itibarina kavustu. Çin ile ittifak hâlinde olan güçlü Mogol kabileleri ve Basmillarin olusturdugu tehdit ortadan kaldirildi . Böylece doguda ve batida kaganlik sinirlari dogal sinirlarina kavusmus oldu. Bilge Kagan devri (716-734), Ikinci Göktürk Devleti'nin en parlak devri olmustur. Bu basarilar, üç Göktürk büyügünün; Tonyukuk, Bilge ve Kül Tigin'in azim, gayreti ve hepsinden önemlisi uyumlu çalismalari ile elde edilmisti .

Önce Tonyukuk'un 725, sonra Kül Tigin'in 731 yilinda ölümü üzerine, iki büyük yardimcisini kaybeden Bilge Kagan da 734 yilinda öldü. Bu üç Türk büyügü adina ayri ayri dikilen kitabeler, bu çagin ölmez hatiralaridir.

Göktürk Kitabeleri'nde de söylendigi gibi, küçükler, büyükler gibi yaratilmadigi için, Bilge Kagan'dan sonra gelen Türk devlet adamlari da bilgisiz ve kötü olmuslardi. Ayrica Dokuz Oguzlar yani Uygurlar, Karluklar ve Basmillar gibi Türk kavimleri de güçlenmislerdi. Iste 743 yilinda bu üç Türk kavminin, Basmil Türklerinin baskanliginda toplanip, Göktürk Devleti'ni yikmalariyla Göktürk devri de sona ermistir.

Baslangiçta yalnizca akin ve savaslar için kurulmus gibi görünen Göktürk Kaganligi, artik VIII. yüzyilda, bir kültür devleti olma yoluna girmisti. Ayrica Türkçe konusan ve kendilerini birbirine yakin hisseden bütün Orta Asya halklarini bir araya getirmisti .

Göktürklerin kurup gelistirdigi yüksek devlet anlayisi Orta Asya Türk boylarinin kolay kolay hafizalarindan çikmamistir. Iste bu açidan 744'te kurulan Uygur devleti Göktürklerin bir devami gibidir.

Add Date here

Gazneliler Devleti adini, Dogu Afganistan'da bulunan baskentleri Gazne'den almaktadir. Ayrica hükümdarlik hanedaninin kurucusundan dolayi Sebük-teginliler veya lâkaplarindan dolayi Yemînîler diye de anilirlar.

Sâmanogullari Devleti'nin (819-1005), dagilmaya basladigi sirada, bu devlette komutanlik ve valilik yapan Türkler, bazi bölgeler de hâkimiyet kurmuslardi . Bunlardan biride Horasan Emiri Alp-Tegin'dir. Alp-Tegin Dogu Afganistan'daki Gazne sehrini ele geçirerek, Gazneli Devleti'nin ilk temellerini atmistir 963). Alp-Tegin'in ölümünden sonra yerine geçen ogullari ayni basariyi gösteremeyince, Türkler Alp-tegin'in komutanlarindan Sebük- tegin'i basa geçirdiler (977). Sebük-tegin 'in basa geçmesiyle, Gazneliler Devleti hükümdarligin babadan ogula geçtigi bir hanedanin idaresine girmistir. Nitekim Sebük-tegin'in ölümüyle birlikte tahta oglu Mahmut geçti. Gazneli Mahmut zamaninda, devlet en parlak devrini yasadi.

Türk tarihinde sultan unvanini ilk defa Gazneli Mahmut kullanmistir. Gazneli Mahmut 1001-1027 tarihleri arasinda Hindistan'a 17 sefer düzenleyerek, Kuzey Hindistan'i topraklarina katti. Bölge Islâmlasti ve böylece Pakistan devletinin temeli atilmis oldu.

Gazneli Mahmut'un ölümü üzerine (1030) yerine geçen Sultan Mesut, babasi gibi dirayetli degildi. Selçuklu tehlikesinin artmasina ragmen, O Kuzey Hindistan'a sefer düzenlemisti. Nihayet Dandanakan Savasi'nda Selçuklular karsisinda büyük bir yenilgiye ugradi. Topraklarini kaybederek Hindistan'a çekilmeye mecbur kaldi. Sultan Ibrahim zamaninda devlet Selçuklu hâkimiyetine girdi (1059). Afgan asilli Gurlular, 1187 tarihinde Gazneli Devleti'ni ortadan kaldirdilar.

 

Add Date here

Karahanlilar, daha önceki Türk devletlerinden farkli olarak, hükümdarlarin ve halkinin çogunlugunun Müslümanligi seçtigi ilk Türk-Islâm devletidir. Bu sebeple Türk tarihi içerisinde Karahanlilarin özel bir yeri ve önemi vardir 

Hâkaniye ve Ilig-Hanlar adlariyla da anilan Karahanli Devleti, basta Karluklar olmak üzere Çigil, Yagma ve Tuhsi gibi Türk Boylarina dayaniyordu. Karluklar, Balasagun merkez olmak üzere Yedi-su bölgesinde bir devlet kurmuslardi. Karluk yabgusu, bagli bulundugu Uygur Hakanligi'nin 840 yilinda Kirgizlar tarafindan yikilmasi üzerine istiklâlini ilân etti. Kendisini Türk hakanlarinin yasal halefi sayan yabgu Karahan unvanini aldi.

Karahanlilarin ilk hükümdari olarak Bilinen Bilge Kül Kadir Han, Maverâünnehir'deki Sâmanî devleti ile mücadelelerde bulundu. Ogullarindan Arslan Han ulu hakan olarak Balasagun'da, Ogulcak Kadir Han ise Talas'ta oturdular. Kadir Han 893'te baskenti Kasgar'a nakletti. Bu dönemde yegeni Satuk Bugra Han Müslümanlarla temas kurdu ve Karahanli Devleti'nin basina geçince de Islâmiyet'i resmî din olarak kabul etti (920). Bu tarihten sonra Abdulkerim Satuk Bugra han adiyla anildi. Ancak Karahanli sinirlari içersindeki halkin tamamiyle Islâmiyet'i seçmesi Satuk Bugra Han 'in oglu Baytas zamaninda gerçeklesmistir.

Karahanli Hükümdari Ebu Nasr Ahmed zamaninda, kardesi Ilig Nasr tarafindan Samaniler devletine son verildi (999). Ebu Nasr Ahmed Abbasi halifesi tarafindan bir Islâm hükümdari olarak taninan ilk Karahanli hani olmustur. Karahanli Devleti'nin sinirlari Balasagun, Özkent ve Tarim Havzasi'nin bati kismi ile Karakurum daglari dolaylarina kadar genislemisti. Güneyde Gazneliler ile komsu oldular ve mücadele ettiler. Ancak hanedan arasinda çikan anlasmazlik neticesinde devlet Dogu ve Bati olmak üzere ikiye ayrildi (1042). Dogu Karahanlilarin basinda Tamgaç Bugra Han; Bati Karahanlilarin basinda ise Ahmet Arslan Han bulunuyordu.

Dogu Karahanli Devleti (1042-1211): Dogu Karahanli Devleti'nin sinirlari Kasgar, Fergana, Balkas gölü civarina kadar uzanmaktaydi. Devletin merkezi zaman zaman Balasagun, Talas ve Kasgar sehirleri olmustur. Dogu Karahanli Devleti'nin ilk hükümdari sayilan Tamgaç Bugra Han âdil ve dindar bir kisi olarak taninmaktaydi. Yusuf Has Hacib'in yazdigi Kutadgu Bilig bu hükümdara sunulmustur. Dogu Karahanli Devleti 1090 yilinda Selçuklulara baglandi. Devlet 1133 yilinda Mogol asilli Karahitaylarin hâkimiyetine girdi. Bu durum 1211'e kadar devam etti. Bölgenin tamami Cengiz Han tarafindan istilâ edildi.

Bati Karahanli Devleti (1042-1212):Bati Karahanlilarin sinirlari batida Aral gölünden doguda Çimkent ve Özkent'e kadar uzanmaktaydi. Devletin baskenti önceleri Özkent idi. Daha sonra Semerkant ve Buhara devletin merkezleri olmustur. Ilk hükümdarlari Ahmet Arslan Han idi.

Büyük Selçuklu Sultani Meliksah bir Karahanli prensesi ile evlenerek iki devlet arasinda akrabalik kurdu ve böylece Karahanlilari kendisine bagladi (1089). Selçuklularin Katavan Savasi'nda yenilmesiyle beraber Bati Karahanlilar da Karahitay hâkimiyetine girmisti (1141). Harzemsahlar bölgedeki Mogol hâkimiyetine son vermis, son Karahanli hükümdari Osman Han'i da ortadan kaldirarak, bu devleti yikmislardir (1212).

March 15, 2013

Bati Türklügünün en kalabalik ve güçlü kesimi olan Oguzlar , II. Göktürk Devleti ve Uygur Kaganligi zamaninda daha batiya göç etmek zorunda kalmisti. IX. ve X. yüzyillarda gerçeklesen ikinci göçte, Guz adiyla anilan bir kisim Oguz kitleleri Dogu Avrupa'ya kadar ilerlemis, asil kitle ise Seyhun nehri civarinda kalmistir  

Seyhun bölgesine gelen Oguzlar, X. yüzyilda kislik merkezleri Yenikent olan bir siyasî teskilât olusturmuslardir. Baskanlarina Yabgu denildigi için bu devlete de Oguz Yabgu Devleti adi verilmistir. Devletin sinirlari Seyhun'dan Hazar Denizi'ne kadar uzanmaktaydi.

Ancak Oguz Yabgulularinda asil siyasî ve askerî güç yabgudan çok sübasi, yani ordu komutaninin elindeydi. Selçuklu Devleti'ne adini veren Selçuk Bey ve babasi Dukak da sübasi görevinde olup, Oguz yabgusu ile aralarinda gizli bir mücadele söz konusuydu. Nitekim kaynaklarda adi belirtilmeyen Oguz yabgusu, bir Türk zümresi üzerine sefer yapmak isteyince sübasi Dukak bu sefere itiraz etmis ve bu yüzden aralarinda kavga olmus ve gizli mücadele böylece gün yüzüne çikmistir. Bu olay Dukak'i sübasiliktan etmisse de, onun ve ailesinin Oguzlar arasindaki itibarini artirmisti. Nitekim ölümünden sonra oglu Selçuk da sübasilik görevine getirilmis, devletin askerî gücünü eline geçirmisti. Sübasi Selçuk ile yabgunun arasi da açilmis, hem bu yüzden hem de yer ve otlak darligi yüzünden, Selçuk ve emrindekiler Maverâünnehir'e göç etmek zorunda kalmislardir.

Selçuk Bey'in, Seyhun nehri kenarindaki Cent sehrine göçü (960) Selçuklu Devleti'nin ortaya çikmasini saglayacak önemli bir gelismedir. Cent'te halkin büyük bir kismi Müslüman idi. Selçuk ve kendine bagli olanlar, eski inanislariyla benzerlik gösteren bu dine sicak bakiyorlardi. Kisa bir süre sonra Islâmiyet'i kabul ettiler. Böylece siyasî ve sosyal yönden de yeni bir kimlige ve güce sahip olmuslardi. Nitekim Selçuk Bey, Oguz yabgusunun yillik vergiyi almak için gönderdigi memuru, kafire haraç verilmeyecegini söyleyerek Cent'ten kovdu. Müslüman olmayan Oguzlarla mücadele etmekten kaçinmadi. Böylece Islâm ve Türk dünyasinda söhreti gittikçe yayildi.

Müslümanligi kabul eden Oguz kitlelerinin kendisine katilmasiyla Selçuk Bey, gücünü her geçen gün daha da artirmaktaydi.

Sayilarinin gittikçe artmasi üzerine Selçuk Bey , Samaogullari hükümdarindan kendilerine yeni bir yurt gösterilmesini istedi. Buhara yakinlarindaki Nûr kasabasi yurtluk olarak gösterildi. Seyhun'u geçen Oguzlar, Nûr kasabasina yerlesti. Buna karsilik Karahanlilarla çarpisan Samanogullarina yardim edildi. Ancak Samanogullari Devleti kisa bir süre sonra yikildi (999). Ülke Karahanli ve Gazneliler tarafindan paylasildi. Yüz yasini geçmis olan Selçuk Bey 1009 tarihin de Cent'te vefat etti.

Selçuk Bey'in 4 oglu vardi: Mikâil, Arslan (Israil), Yusuf ve Musa. En büyük oglu Mikail babasi hayatta iken bir savasta ölmüstü (998). Bu sebeple Tugrul ve Çagri adindaki iki oglunu Selçuk Bey yetistirmistir. Yabgu unvanini tasiyan Arslan, babasinin ölümü üzerine basa geçti. Diger kardesi Musa ise onun yardimcisi durumundaydi.

Arslan Yabgu, Maverâünnehir'i ele geçiren Karahanlilarla mücadele etti. Karahanlilara karsi isyan eden Ali Tegin ile ittifak kurdu. Buhara'yi ele geçirdiler. Bu güç birligine karsi Gazneli Sultan Mahmut ve Karahanli Yusuf Kadir Han anlasmaya vardilar. Gazneli Mahmut, görüsmek istegi ile yanina çagirdigi Arslan Yabgu'yu tutukladi ve Hindistan'in kuzeyindeki Kalincar Kalesi'ne hapsetti (1025). Arslan Yabgu 7 sene kaldigi bu kalede öldü(1032).Tugrul ve Çagri Beyler, amcalari Arslan Yabgu'nun tutuklanmasi üzerine fiilen Oguzlarin liderleri durumuna geldiler (1025) .

Ancak gelenege uygun olarak diger amcalari Musa'yi yabgu ilân ettiler. Arslan Yabgu'nun ölümünden sonra Selçuklularda kisa süren bir daginiklik yasandi . Arslan Yabgu'ya bagli Türkmenlerin bir kismi, Gazneli Mahmut'un izniyle Horasan' a geçti. Bunlar ileride Selçuklularin Irak ve Horasan kolunu olusturacaklardir. Arslan Yabgu ile ittifak kurmus olan Buhara hâkimi Ali Tegin, Tugrul ve Çagri Beylerin kendine bagli kalmasini istiyordu. Buna karsi çikan Tugrul ve Çagri Beyler ile Ali Tegin arasinda siddetli muharebeler cereyan etti. Selçuklular Harezm bölgesine çekilmek zorunda kaldi. Gazneli Valisi Harezmsah Altuntas'in gösterdigi bölgeye oturdular (1030 ). Ancak daha sonra, artan Gazneli tehlikesine karsi Selçuklular, Ali Tegin ve Harezm valisi ile ittifak kurdular. Harezm'de Cent Hâkimi Sah Melik tarafindan 7-8 bin Türkmen'in öldürüldügü korkunç baskin(1034), ve müttefikleri Harzemsah Harun ve Ali Tegin'in ölümleri (1035) üzerine, Selçuklular Horasan'a geçmek zorunda kaldilar.

Tugrul ve Çagri Beylerin beraberlerinde Musa Yabgu ve Ibrahim Yinal kuvvetleri oldugu hâlde, Gazneli hâkimiyetindeki Horasan'a girisleri, Gazneli sultani Mesut'u oldukça telâslandirdi. Çünkü daha önce bu bölgeye gelen Türkmenler, Gaznelileri çok ugrastirmisti. Bu sebeple Gazneli Mesut büyük bir ordu hazirladi. Ancak Nesa yakinlarinda yapilan savasta Selçuklular bu orduyu agir bir yenilgiye ugratti (Haziran 1035). Gazneli Mesut, Selçuklulara bazi bölgeleri birakmayi kabul etti. Fakat Selçuklularin kazandigi zaferi duyan Oguz kitleleri bölgeye akmaya baslamisti. Bu durum karsisinda Gaznelilerden yeni bölgeler istendi. Bu istegi geri çeviren Gazneli Mesut, Selçuklularin üstüne yeniden bir ordu gönderdi. Serahs yakinlarinda yapilan savasta Selçuklular yine büyük bir zafer kazandi (Mayis 1038). Horasan'in tamami Selçuklu hâkimiyetine geçti. Selçuklular bagimsizliklarini ilân ederek ilk idarî düzenlemeleri yaptilar. Tugrul Bey ele geçirilen Nisapur'u devlet merkezi ilân etti.

Dandanakan Savasi ve Selçuklu Devleti'nin Kurulusu

Horasan'i kaybeden Gazneli Sultani Mesut, Selçuklulara kesin bir darbe indirmek için ordusunun basina geçti. Sefer esnasinda katilanlarla birlikte Gazneli ordunun mevcudu 100 bine ulasmisti. Selçuklu kuvvetleri ise ancak 20 bini bulan hafif süvarilerden olusmaktaydi. Bu dengesizlik sebebiyle Selçuklu ordusu yipratma savasi vermeyi uygun bulmustu. Bu sebeple ordu çöllere dogru çekildi. Nisapur'a giren Gazneli Mesut, Selçuklu ordusunu takibe koyuldu. Selçuklu birliklerinin vur-kaç taktigi ile iyice yipranan Gazne ordusuna karsi meydan savasi yapma zamaninin geldigine karar veren Çagri Bey nihayet Merv yakinindaki Dandanakan Hisari önünde Gaznelileri karsiladi. Üç gün süren savas sonucunda Gazneli ordusu agir bir yenilgiye ugratildi (22-24 Mayis 1040). Gazneli Mesut beraberindeki 100 kadar atli ile ancak kaçabildi ise de Hindistan'a giderken kendi adamlari tarafindan öldürüldü.

Dandanakan Savasi, Selçuklular için bir dönüm noktasi olmustur. Aslinda Serahs Savasi'yla fiilen kurulmus olan devlet, bu savas neticesinde hukuken bagimsizligini kazanmis, bölge ülkeleri ve halife Selçuklu devletini tanimistir. Böylece bölgedeki en büyük güç hâline gelen Selçuklular, Türkleri bir bayrak altinda toplamaya baslayacak ve Islâmiyet'in öncülügünü üstleneceklerdir.

Dandanakan Savasi'nin hemen ertesinde Tugrul Bey Selçuklu Sultani ilân edildi. Merv'de yapilan kurultayda devlet teskilâti düzenlendi. Selçuklu ülkesi ve ele geçirilmesi plânlanan memleketler Selçuklu hanedanina mensup üç lider arasinda taksim edildi. Buna göre merkezi Merv olmak üzere Ceyhun ve Gazne arasindaki bölge Çagri Bey'e; Herat merkez olmak üzere Bust -Sistan arazisi Musa Yabgu'ya verildi. Tugrul Bey Sultan unvani ile baskent Nisapur'da kaldi, Irak kendisine baglandi. Çesitli bölgelere gönderilen diger hanedan üyeleri de Sultan Tugrul'un emrine verildi. Bunlar daha sonra Büyük Selçuklulara bagli kalmakla beraber kendi devletlerini kurdular.

Hanedan üyeleri kendilerine ayrilan topraklari birer birer zapt ediyordu. Doguda yapilan seferlerde Çagri Bey Gaznelileri tamamen Horasan'dan çikardi, Belh sehrini ele geçirdi. Karahanlilari baris yapmak zorunda birakti. Çagri Bey'in oglu Yakutî Hint denizi kiyilarindaki Mekran'i aldi. Diger oglu Kara Arslan Kavurd ise Buveyhîler'in hâkimiyetindeki Kirman'i , Hürmüz Emirligi'ni ve Umman'i Selçuklu idaresine bagladi. Tugrul ve Çagri Beylerin birlikte çiktigi seferde Harezm bölgesi tamamen Selçuklulara geçti. (1043)

Tugrul Bey Iran'daki birçok bölgeyi bizzat çiktigi seferle ele geçirdi. Tugrul Bey'in üvey kardesi Ibrahim Yinal, Iran'in en önemli merkezlerinden Rey sehrini zapt etti ve Tugrul Bey'i buraya davet etti. Tugrul Bey, fetih bölgelerine daha yakin olmasi sebebiyle Nisapur' u birakarak, Rey'i devletin yeni baskenti yapti .(1042)

Tugrul Bey zamaninda Bizans ve Gürcülere karsi da büyük basarilar saglanmisti. Arslan Yabgu'nun oglu Kutalmis ve Ibrahim Yinal, Bizans-Gürcü kuvvetlerini Pasinler Savasi ile büyük bir hezimete ugrattilar (1048). Bu savasta Gürcü Krali Liparit esir edilmis; Istanbul'daki yikik bir caminin onarimi ve Tugrul Bey adina burada hutbe okunmasi sartiyla serbest birakilmistir. 1054 yilinda Tugrul Bey Azerbaycan'daki mahallî hükümdarlari itaat altina aldiktan sonra Anadolu'ya yönelmis ve Malazgirt'i kusatmistir. Ancak kisin yaklasmasi üzerine geri dönmüs, Yakutî'yi Anadolu akinlarini devam etmekle görevlendirmistir. Tugrul Bey, Abbasi Halifesi Kaim bi-Emrullah'in istegi üzerine, Siî Büveyhogullarinin tehdidi altindaki Bagdat'a 1055 ve 1058'de iki kez girmis ve böylece "dogunun ve batinin hükümdari" unvanini bizzat halifeden alarak, Selçuklularin Islâm dünyasinin koruyucu liderligini üstlendigini kabul ettirmistir.Devletin kurulusunda önemli rol oynayan Çagri Bey 1060'ta ve Sultan Tugrul Bey ise 1063'de öldü. Çagri Bey cesareti ve kumandanligi, Tugrul Bey ise adaleti ve siyasî zekâsiyla, II. Göktürk Devleti'ndeki Bilge ve Kül-Tigin kardesleri hatirlatan büyük sahsiyetlerdir.

Tugrul Bey' in çocugu yoktu.Bu sebeple Selçuklu tahtina Çagri Bey'in büyük oglu Süleyman'i vasiyet etmisti. Ancak Çagri Bey'in diger oglu Alp Arslan bunu kabul etmedi. Henüz çocuk yastayken babasini temsil eden Alp Arslan, Karahanli ve Gaznelilere karsi basarilar elde etmis, onlari itaate zorlamisti. Bu sebeple Selçuklu tahtinin hakki oldugunu düsünüyordu. Ayni zamanda Arslan Yabgu'nun oglu Kutalmis da kendini sultan ilân etmisti. Askerlerin destekledigini alan Alp Arslan, Kutalmis'in isyanini bastirdi ve Rey'de tahta çikti. Nizamülmülk'ü vezirlige getirdi (1064).

Alp Arslan, devlet nizamini saglar saglamaz Azerbaycan ve Anadolu üzerine sefere çikti. Tugrul ve Çagri Beyler, henüz devlet kurulmadan bu bölgelere akinlar düzenlemisler, kalabalik Türkmen kitleleri batiya yönelmislerdi. Bu sebeple Alp Arslan, yeni fetih alani olarak Anadolu'yu seçmistir. Alp Arslan Azerbaycan ve Kafkasya'da birçok kaleyi ele geçirdikten sonra Dogu Anadolu'ya girdi. Hiristiyanligin dogudaki en güçlü kalesi olan Ani'yi siddetli bir kusatmadan sonra ele geçirdi. Ardindan Kars'a girdi (1064).1065 yilinda, atalarinin ilk yerlestigi sehir olan Cend'e gitti ve Kipçaklari hâkimiyeti altina aldi. Kirman Meliki Kavurd'un isyanini da bastiran Alp Arslan, böylece devletin dogu sinirlarinin emniyetini saglayarak, bütün gayretini Anadolu'ya sarf etmeye basladi.

Sultan Alp Arslan Azerbaycan üzerinden Malazgirt'e gelerek burayi kisa sürede ele geçirdi . Ardindan Ahlat, Meyafarikin (Silvan), Amid (Diyarbakir) ve havalisini fethetti .

Sultan, Abbasi halifeligini tehdit eden Misir Fatimî Devleti'ne karsi sefere hazirlandigi sirada Bizans Imparatoru Romen Diyojen'in Dogu Anadolu'ya ilerledigini ögrendi. Sam'a yürümekten vazgeçen sultan, hizla geri döndü ve Malazgirt'te Bizans ordusunu agir bir yenilgiye ugratti. Bu savas sonuçlari itibariyla Dandanakan'dan sonra cereyan eden en önemli meydan savasidir. Bu savastan sonra Türkler için Anadolu'da yeni bir dönem baslar.Sultan Alp Arslan, Malazgirt'ten sonra çikan karisikliklari bastirmak amaciyla Maverâünnehir üzerine sefere çikar. Ancak burada esir alinan bir kale komutani tarafindan hançerlenir ve 25 Kasim 1072'de vefat eder .

Alp Arslan, kendinden sonra tahta geçmesi için oglu Meliksah'i veliaht olarak hazirlamisti. Nitekim Alp Arslan'in ölümü üzerine Meliksah henüz 18 yasinda iken sultanliga getirildi (1072). Meliksah öncelikle sinirlara tecavüz eden Karahanli ve Gazneliler'i yenerek, barisa zorladi. Ardindan amcasi Kavurd'un isyanini bastirdi (1073).

Devlet merkezi Rey'den daha güneydeki Isfahan'a tasindi. Bizans'in Malazgirt'ten sonra anlasmaya uymamalari üzerine Anadolu akinlari hizlandirildi. Kutalmis'in ogullari ve bazi Türkmen reisleri Bati Anadolu'ya kadar akinlar düzenlediler. Bu arada Türkmen liderlerinden Atsiz Suriye'yi ele geçirdi. Kudüs sehri Fatimîlerden alindi. Meliksah, kardesi Tutus'a Suriye'nin idaresini verdi (1078).

Anadolu fatihlerinden Artuk Bey, Meliksah'in emriyle Arabistan Yarimadasi'ndaki Hicaz, Yemen ve Aden'i Selçuklu topraklarina katti.

Meliksah 1087'de çiktigi sefer sonucunda Karahanlilarin dogu kolunu da hâkimiyeti altina aldi. Sultan Meliksah henüz 38 yasinda iken zehirlenerek öldü ( 1092).

Meliksah zamaninda Büyük Selçuklu Devleti en genis sinirlarina ulasmistir. Bu sinirlar, batida Anadolu ve Misir'dan, doguda Balkas ve Isik gölüne; kuzeyde Kafkaslardan güneyde Arabistan Yarimadasi'na kadar uzanmaktaydi.

Büyük Selçuklu Devleti'nin Dagilisi

Meliksah döneminde Selçuklu Devleti en parlak yillarini yasamistir. Ancak Meliksah'in ölümünden sonra gelisen bazi olaylar devletin gücünü kirar. Büyük Selçuklularin dagilisini hizlandiran gelismeleri söyle siralayabiliriz :

Haçli Seferleri: Türklerin Anadolu'yu fethi ve Bizans'i tehdit etmesi, Kudüs'ün Müslümanlarin eline geçmesi gibi sebepler, Hristiyan dünyasini ortak hareket etmeye yöneltmisti. Meliksah'in ölümüyle baslayan taht mücadelelerini firsat bilen Hristiyanlar, haçli seferlerini baslattilar (1096). Suriye ve Filistin'in büyük bölümü Haçlilarin eline geçti.

Bâtinîlik Hareketleri: Misir'daki Siî Fatimîler, Selçuklu Devleti'ni zayiflatmak ve kendi propagandalarini yapmak için adamlar yetistiriyordu. Bu kisiler Islâmiyet'le tamamen ters düsen inanislar tasidiklarindan Bâtinî adiyla anilmislardir. Bunlardan biri de Hasan Sabbâh'dir.

Cahil kitleler arasinda taraftarini artiran bu kisi Hazar'in güneyinde yer alan Alamut kalesini ele geçirmis ve burayi üs olarak kullanmistir (1090). Hashas gibi uyusturucularla kendine bagladigi fedaîler vasitasiyla, devletin ileri gelenlerine suikastlar tertip etmislerdir. Nitekim Meliksah'in ünlü veziri Nizamülmülk de bu fedaîler tarafindan öldürülmüstür.

Meliksah bu kötülük yuvasini yikmak için Türkmen reisi Kizil Sarig'i Alamut'a yollamis, fakat sultanin ölümü üzerine kusatma kaldirilmistir. Batinîlik hareketi XIII. yüzyil ortalarina kadar faaliyetine devam etmistir.

Iç Mücadeleler: Selçuklu Devleti'nin dagilmasinda esas rol oynayan, kendi aralarindaki mücadeleler olmustur. Taht kavgalari, bagli beyliklerin bagimsizligini ilân ederek birbirleriyle mücadele etmeleri ve isyanlar ülkenin düzenini bozmustur .

Meliksah'in ölümü üzerine Selçuklu tahtina oglu Berkyaruk geçmisti (1092). Fakat Suriye Selçuklu Meliki Tutus yegeninin hükümdarligini kabul etmeyerek, taht üzerinde hak iddia etti. Tutus, Berkyaruk ile yaptigi savasi kaybetti ve öldü (1095). Bu zafere ragmen Bâtinî ve Haçli hareketleri karsisinda basarili olamayan Berkyaruk, henüz 25 yasinda iken öldü (1104). Berkyaruk'tan sonra Selçuklu tahtina kardesi Mehmet Tapar geçti (1104-1118) . Haçlilar ve Gürcülere karsi bazi basarilar kazanildiysa da iç mücadeleler birligin saglanmasini engelliyordu.

Mehmet Tapar'in ölümünden sonra tahta oglu Mahmut geçmisti. Meliksah'in diger oglu Horasan Meliki Sencer kendini sultan ilân etti ve Mahmut'u himayesine aldi (1119). Böylece Sencer büyük sultan olurken, Mahmut Irak Selçuklu Sultani olarak kaliyordu. Selçuklu baskentini Merv'e tasiyan Sultan Sencer, Büyük Selçuklu Devleti'nin son büyük hükümdaridir. Onun zamaninda devlet tekrar eski gücünü toparlamaya baslamistir. Bu sebeple Sultan Sencer zamani için ikinci imparatorluk devri adi verilir.

Sultan Sencer henüz Horasan meliki iken Gaznelileri ve Karahanlilari, 1121'de ise Afganistan'daki Gurlu Devleti'ni kendine baglamistir. Ayrica Selçuklu ülkesinin tamaminda hâkimiyet kurarak birligi saglamisti. Fakat 1141 yilinda dogudan gelen Kara-Hitaylar 'a karsi yaptigi Katavan Savasi'nda yenilince itibarini kaybetti. Maverâünnehir Kara-Hitaylarin eline geçti . Ülkede tekrar otorite boslugu dogdu. Nitekim Iran asilli memurlarin fazla vergi istemesi üzerine, devletin asil unsuru olan Oguzlar (Türkmenler) isyan ettiler, daha fazla toprak istediler. Sultan Sencer soydasi oldugu Oguzlara esir düstü (1153). Oguzlar Horasan bölgesini ellerine geçirdiler. Sultan Sencer serbest birakildi. Fakat bir müddet sonra öldü. Sencer'in ölümüyle Büyük Selçuklu Devleti fiilen son bulmustur (1157).Büyük Selçuklu Devleti, Karahanlilar ve Gazneliler ile baslayan Türk-Islâm devlet gelenegini saglam temellere oturtan ilk büyük cihan devletidir. Daha sonra kurulan Türk devletlerine her açidan örnek olmuslardir .

Büyük Selçuklulara Bagli Devletler

Dandanakan Savasi'ndan sonra yapilan kurultayda ülkenin çesitli bölgelerine hanedan üyelerinin idareci olarak gönderildigini belirtmistik. Gönderildikleri bölgelerde, devlete bagli kalmak sartiyla kendi idaresini kuran bu kisiler, Meliksah'in ölümünden sonra (1092) bagimsizliklarini ilân etmeye baslamislardir. Bu dönemde ülke dörde bölünmüstür: Irak ve Horasan, Kirman, Suriye ve Anadolu.

Irak ve Horasan Selçuklulari (1092-1194)

Irak ve Horasan Selçuklu Devleti'nin merkezi durumundaydi. Sultan Mehmet Tapar'dan sonra Selçuklu tahtina geçen oglu Mahmut tahta geçtigi sirada amcasi Sencer Horasan meliki idi. Sencer Mahmut'u tahttan indirdi ve himayesine aldi. Mahmud, merkezi Hemedan olan Irak Selçuklu Devleti sultanligina getirilirken, Sencer büyük sultan sifatiyla Horasan'daki Merv'de tahta oturdu. (1119) Irak Selçuklulari, Azerbaycan'dan Fars bölgesine, Horasan Selçuklulari ise Maverâünnehir'den Afganistan'a kadar uzanan bölgeleri içinde barindirmaktaydi. Irak Selçuklularinin son sultani III. Tugrul devrinde yönetim aslinda atabeylerin eline geçmisti. Sultan Tugrul'un Harezmsah Tekis'e yenilmesiyle Irak Selçuklularinin topraklari Harzemsahlara geçti (1194).

Kirman Selçuklulari ( 1092-1187)

Çagri Bey'in oglu Kavurd , Selçuklularin Kirman kolunun basi idi. Iran'in güneyinde yer alan Kirman'dan baska Fars, Hürmüz ve Umman'i da zapt etmisti. Birkaç kez isyan eden Kavurd Sultan Meliksah tarafindan bogdurulmustu. Yerine geçen ogullari Selçuklulara bagli kaldilar. Bir ara Gurlular'in hâkimiyetine giren Kirman Selçuklularina Oguz Basbugu Dînar tarafindan son verilmistir (1187).

Suriye Selçuklulari ( 1092-1117)

1077 yilindan beri Suriye Selçuklu meliki olan Tutus, kendini sultan ilân ederek, Berkyaruk'un üzerine yürümüs, fakat yenilmisti (1095). Ogullarindan Ridvan Halep'te, ve Dokak Sam'da hâkimiyetlerini ilân ettiler. Halep hakimi Ridvan Haçlilarla mücadele etti. Bir ara sinirlarini Güney Anadolu'ya kadar genisletti. 1117'ye gelindiginde her iki bölgede de hâkimiyet, atabeylerin eline geçmisti.

Türkiye Selçuklulari (1075-1308)

Türkiye Selçuklulari kolu, Arslan Yabgu'nun oglu Kutalmis'in neslindendir. Kutalmis'in oglu Süleyman Sah 1075'te Iznik'i almis ve oglu I. Kiliçarslan burada hükümdarligini ilân etmistir (1092). Daha sonralari Konya baskent olmustur. Türkiye Selçuklulari Ilhanlilar tarafindan ortadan kaldirilmistir (1308).

Atabeylikler

Ülke idaresini ögrenmek için çesitli bölgelere gönderilen sehzadeleri egitmek ve onlara vekillik etmekle görevlendirilen tecrübeli komutanlara atabey denilmektedir. Atabeyler Selçuklu Devleti'nin zayifladigi zamanlarda bölgedeki gücünü ve nüfuzunu artirarak, idareyi tamamen ellerine geçirmislerdir. Böylece atabeylik adi verilen sülâleler ortaya çikmistir. Büyük Selçuklular zamaninda ortaya çikan atabeylikler sunlardir:

Salgurlular (1147-1284)

Oguzlarin Salgur (Salur) boyundan Atabey Sungur tarafindan kurulmustur. Güney Iran'daki Fars bölgesinde kuruldugu için Fars Atabeyligi olarak da bilinir. Merkezi Siraz idi. Ilhanlilarin hâkimiyetinden sonra 1284'te sülâle sona ermistir.

Ildenizogullari (1146-1225)

Ildenizliler veya Azerbaycan Atabeyligi de denir. Kipçak Türklerinden Semseddin Il-deniz'in kurdugu Atabeyligin merkezi Tebriz idi. Zamanla çok güçlenen ildenizliler, Azerbaycan'dan baska bütün Irak'a, Hemedan ve Isfahan'a da hâkim oldular. Celâlettin Harzemsah 1225'de Tebriz'i ele geçirince bu atabeylik sona ermis oldu.

Beg-Teginogullari (1146 -1232)

Musul Atabeyi Zengî'nin valilerinden Beg-tegin oglu Zeyneddin Ali Küçük tarafindan kurulmustur. Merkezi Erbil olup, Sehr-i Zor, Hakkari, Sincar ve Harran atabeyligin sinirlari içerisindeydi. Ülkeyi 44 yil basariyla yöneten Kök-Böri, Anadolu Selçuklularina bagliydi. Ölünce, vasiyeti geregi Erbil Abbasi halifeligine verildi (1225).

Böriler (Sam Atabeyligi) (1128-1154)

Suriye Selçuklulari'nin Sam kolu, Atabey Tugtekin tarafindan yönetiliyordu. Oglu Tacü'l-mülk Böri babasinin ölümü üzerine idareyi ele aldi. Pek güçlü olmayan bu atabeylik, Zengî Atabeyi Nureddin Mahmut tarafindan ortadan kaldirildi (1154).

Zengîler (1127-1259)

Meliksah'in Halep Valisi Ak-Sungur'un oglu Imadeddin Zengi'nin Musul valiligine getirilmesiyle kuruldu (1127). Haçlilara karsi verdikleri mücadelelerle öne çikmislardir. Imadeddin Zengî, Haçlilardan Urfa'yi alinca Avrupalilar II. Haçli Seferi'ni düzenlemislerdir (1137). Zengî'nin ölümünden sonra atabeylik Musul ve Halep olmak üzere iki kola ayrildi (1146). Halep'teki oglu Nureddin Mahmut haçli kontluklarina karsi basarili mücadeleler verdi. Sam'daki Börileri kendine bagladi. Haçlilarla is birligi yapan Misir Fâtimî Devleti'ni ortadan kaldirdi (1171). Nureddin Mahmut ölünce atabeylik Eyyûbî ailesine intikal etti (1174). Nihayet 1259'da Ilhanlilar atabeyligin tamamini isgal ettiler.

September 5, 2012

 

 

 

Anadolu(Türkiye) Selçuklularinin 1308 yilinda ortadan kalkmasiyla beraber, özellikle Bati Anadolu'daki beylikler arasinda, Türk birligini yeniden tesis etmeyi amaçlayan mücadeleler kizismis idi. Iste bu mücadelelerin neticesinde Anadolu'da Osmanogullarinin yildizi parlayacak ve alti yüz yili asan muhtesem bir Türk devletine tarih taniklik edecektir. Osmanogullarinin Mense'i: Tarihi kaynaklara göre Osmanli devletini kuranlar, Oguzlarin 24 boyundan biri olan Kayi boyuna mensuptur. Oguz an'anesine göre Kayilar, sag kolda yer alan Boz-oklarin Günhan kolunun en büyük boyudur. Dolayisiyla Oguz teskilât yapisinda Kayilar, hakim unsurdur. Bundan dolayi Dede Korkut'ta "hâkimiyet bir gün Kayi'ya dege; bu dedigim Osman neslidir" denilerek Osmanogullarinin hâkimiyeti mesrulastirilir.

Kayilar, Malazgirt Savasi'nin hemen akabinde Anadolu'ya gelen Oguz boylarindandir. Dolayisiyla onlarin Anadolu cografyasi içerisinde yurt tutmaya yönelik göç hareketleri hem Anadolu'nun Türklesmesi hem de Türkiye tarihinin sekillenmesi bakimindan oldukça önemlidir. Tarihî kaynaklara göre elli bin kadar Tatar ve Türkmen gaza ve cihat maksadiyla önce Erzurum ve Erzincan'a, ardindan da Artuklu sahasinda yer alan Güneydogu Anadolu'ya yönelmislerdi. Kayi boyunun beyi Süleyman Sah, Halep'e giderken Firat'ta bogulmus ve "Türk Mezari" da denilen Caber Kalesi'nde defnedilmistir. Beylerini kaybeden "göçer evli"lerin bir kismi, bugünkü Urfa-Viransehir ve Mardin-Derik kazalari arasinda bulunan Beriyye'ye gitmis bir kismi ise Anadolu'ya dagilmistir. Bu sahalar, Kayi boyuna mensup Karakeçililer'in günümüzde de yogun olarak yasadiklari bölgelerdir.

Babasinin ölümü üzerine dört yüz kadar göçer evli ile bölgeyi terk eden Ertugrul Gazi önce Pasin Ovasi'na, Sürmeliçukuru'na varip bir müddet burada kalmis, sonra Selçuklu Hükümdari Sultan Alaaddin'in çagrisi üzerine Adiyaman ve ardindan Ankara civarina gelmistir. Yaklasan Mogol tehlikesi ve uçlari basan Bizans'a karsi yardimini gördügü Ertugrul Gazi liderligindeki Kayilari Ankara civarindaki Karacadag'a konduran Sultan Alaaddin, Rumlara karsi Sultanönü (Eskisehir)'nde kazanilan zaferde, ordusunun akinciligini üstlenen Ertugrul Gazi'ye Sögüt, Domaniç ve Ermeni Beli'ni yaylak ve kislak olarak tahsis etmistir. Ertugrul Gazi'nin vefati üzerine (1281 veya 1288), küçük oglu Osman Bey, Kayilarin basina geçmistir.

Kurulus Devri

Osmanli Beyligi'nin Kurulusu;

Osman Bey,

Oguz asiretlerinin ittifakiyla basa geçtikten sonra, siyasî ve dinî bakimdan Anadolu'nun en itibarli ve nüfuzlu tarikatlerinden Ahilerin mühim bir sahsiyeti olan Seyh Edebali'nin kizi ile evlenerek, gücünü artirmis idi. Bundan sonra Osman Gazi, Bizans'a karsi genisleme politikasini uygulayarak, Inegöl, Karacahisar ve Yarhisar'i ele geçirdi ve bölgenin mühim merkezlerinden olan Bilecik'i alarak, burayi beyligin merkezi yapti (1299). Bu tarih devletin kurulus tarihi olarak kabul edilir. Selçuklu Sultani III. Alaaddin Keykubad'in Ilhanli Hükümdari Gazan Han'in kuvvetleri tarafindan tutulup, Iran'a götürülmesi üzerine Selçuklu ümerasindan bazilari ve bölgedeki Türkmen beyleri Osman Bey'e teveccüh göstermis; Oguz an'anesine göre onun hâkimiyetini tanimayi kabul etmislerdir. Nitekim Oguz beyleri Oguz Han töresine göre tertip edilen bir törende Osman Bey'in önünde diz çökerek, onun verdigi kimizi içmek suretiyle tâbiyetlerini sunmuslardir. Ancak henüz küçük bir beylik durumundaki Osmanogullarinin, seklen de olsa bu dönemde, Ilhanli hâkimiyetini tanidiklari bilinmektedir. Osman Gazi, beyligini ilân ettikten sonra idaresi altindaki bölgeleri bes kisma ayirarak buralari güvendigi ve savaslarda yararlik gösteren kimselere tevcih etti. Oglu Orhan'a Sultanönü, büyük kardesi Gündüz Bey'e Eskisehir'i, Aykut Alp'e In-önü'yü, Hasan Alp'e Yarhisar'i ve Turgut Alp'e de Inegöl'ü verdi. Diger oglu Alaaddin'e ise seyh Edebali'nin emin ve nazirliginda, ailenin geçimi için, Bilecik ve havalisinin gelirleri tahsis edildi.1302'de Bursa tekfurunun liderliginde birlesen Rum tekfurlarinin Koyunhisar (Bafeon) savasinda agir bir maglûbiyet tatmalari, Osman Bey'in Bursa ve Kocaeli taraflarina akinlar yapmasini oldukça kolaylastirmisti. Bir taraftan Bursa öte taraftan Iznik Türk kusatmasi altinda tutuluyordu. Ancak yaslilik sebebiyle Osman Bey, fetihler için oglu Orhan'i görevlendirmisti. Nitekim 1324 yilinda Osman Bey vefat etti ve oglu Orhan Bey Osmanli tahtina çikti.

Orhan Bey,

1326 yilinda Bursa'yi, uzun süren kusatmanin ardindan, ele geçirince babasinin vasiyetini yerine getirerek, Osman Gazi'nin naasini Bursa'ya nakletti ve burayi devletin yeni merkezi yapti. Orhan Bey'in komutanlarindan Akçakoca ve Karamürsel ise Istanbul kiyilarina kadar akinlarda bulunuyorlardi. Bu fetih ve akinlardan telâslanan Bizans Imparatoru Andranikos büyük bir ordunun basinda Osmanlilara karsi harekete geçtiyse de Maltepe (Palekanon) Savasi'nda agir bir yenilgi aldi (1329). Bu zafer, Iznik ve Izmit'in ele geçirilmesini kolaylastirmistir. Rumeliye Geçis; Karasi Beyliginde baslayan taht mücadelelerinden istifade eden Orhan Bey, Balikesir ve civarini topraklarina katarak, ileride gerçeklesecek olan Rumeli fetihleri için mühim bir mevkiye sahip olmustur. Nitekim Karasi Beyliginin deniz gücü ve Haci Il Bey, Evrenos Bey gibi degerli komutanlar artik Osmanlilarin emrine girmislerdir. Bizans içindeki taht kavgalari ve Bulgar-Sirp saldirilari karsisinda, gittikçe güçlenen Osmaogullarindan yardim isteyen Kantakuzen'in talebi üzerine Orhan Bey'in oglu Süleyman, bir orduyla Rumeli'ye geçti (1345). Edirne'yi kusatan Bulgar-Sirp kuvvetlerini bozan Süleyman Pasa bu zaferin karsiliginda Gelibolu'daki Çimpe Kalesi'ni Bizans'tan aldi. Böylece Osmanlilar ilk kez Rumeli yakasinda bir üs elde etmis oluyordu (1356). Süleyman pasa Gelibolu'nun ardindan Tekirdag'a kadar olan bölgeleri de ele geçirerek buralara Anadolu'dan getirilen Türkmenleri yerlestirdi. Böylece Rumeli'de de Türklesme hareketi baslamistir. Süleyman Pasa'nin ölümünden sonra Rumeli'deki fetihler için kardesi Murat Bey görevlendirildi (1359). Ancak 1362'de babasi Orhan Bey'in de ölümü üzerine Murat Bey, Bursa'ya döndü ve Osmanlilarin 3. hükümdari olarak tahta çikti (1362).

Rumeli ve Balkanlarda Fetihler;

I.Murat (Hüdavendigar) önce tahtta hak iddia eden kardeslerini bertaraf etmekle ise basladi ve bu arada elden çikan Ankara'yi yeniden aldi. Anadolu'da birligin saglanmasinin ardindan Murat Hüdavendigar, inkitaya ugrayan Rumeli ve Balkanlarin fethine yöneldi. Bu sirada Balkanlar karsiklik içindeydi. Bir taraftan Sirp Hükümdari Düsan'in ölümü ile Sirplar arasinda iç mücadeleler siddetlenmis, öte yandan Macar Krali Layos, Balkanlarda Ortadokslara olan baskilari artirmisti. Evrenos ve Haci Il Bey komutasindaki kuvvetler bu durumdan da yararlanarak Kesan'dan Dimetoka'ya kadar olan yerleri fazla bir mukavemet görmeden ele geçirmislerdi. Sazlidere Zaferi ile Edirne ve Filibe, Lala Sahin Pasa tarafindan fethedildi (1363/4). Bu savaslarda Bulgarlarin yaninda yer alan Bizans baris yapmak zorunda kaldi. Türk ilerleyisini durdurmak isteyen Macar, Bulgar,Sirp ve Ulahlardan mütesekkil bir Haçli ordusu Macar Krali Layos'un liderliginde Edirne üzerine yürüdü. Ancak Meriç sahilindeki Sirp Sindigi denilen mevkiide, kalabalik Haçli ordusunu hazirliksiz yakalayan 10 bin kisilik kuvvetiyle Haci Il Bey, büyük bir bozguna ugratti (1364). Sirp Sindigi zaferiyle Osmanlilar, Balkanlardaki fetihlerine hiz verdiler ve bunu kolaylastiracagi için Osmanli baskenti Bursa'dan Edirne'ye nakledildi. Fetihler karsisinda çaresiz kalan Bulgarlar Türk himayesini kabul etmek zorunda kaldilar (1369). Çirmen Zaferi ile (1372) Bati Trakya ve Makedonya'nin bir kismi Osmanli hâkimiyetine girdi ve Selanik ile Köstendil'in de ele geçirilmesinin ardindan Sirp Krali Lazar, vergi verip, gerektiginde asker göndermek sartiyla Osmanlilarla baris anlasmasi imzaladi(1374). Yaklasik on yil süren mücadelede, Rumeli ve Balkanlarda fethedilen bölgelere Anadolu'dan mütemadiyen Türk nüfus kaydirilarak bölgede demografik dengeler Osmanlilar lehine degistirilmeye baslanmisti. Bu tarihten sonra bir müddet Balkanlardaki fetihlere ara verilmis ve Anadolu'da Türk birligini saglamlastirmaya yönelik düzenlemelere geçilmistir. Bu maksatla I. Murat, oglu Bâyezid'i Germiyan beyinin kizi ile evlendirmis; Tavsanli, Emet ve Simav gelinin çeyizi olarak Osmanlilara verilmistir. Ayni sekilde Aksehir, Yalvaç, Beysehri gibi bazi sehir ve kasabalar Hamidogullari'ndan para karsiligi satin alinmis, Candarogullar da Osmanli hâkimiyetine girmisti. Artik Osmanlilarin karsisinda tek bir güç kalmisti; Karamanogullari.

Alaaddin Ali Bey, Osmanlilarin yeniden Balkanlara yönelmesini de firsat bilerek, harekete geçmis ancak I. Murat Konya önlerinde Karamanogullarini yendiginde Karaman beyi af dilemek zorunda kalmistir(1387)

Murat Hüdavendigar'in yeniden Rumeli'ye yönelmesiyle birlikte Nis ve Sofya da dahil olmak üzere bütün Bulgaristan fethedildi.(1385/88). Timurtas Pasa'nin Sirp kuvvetleri tarafindan baskina ugratilip, yenilmesi üzerine cesaretlenen Bulgar, Leh, Çek ve Macar krallari da Sirplarin yaninda yer aldilar. Fakat Çandarli Ali Pasa, Bulgar Krali Sisman'i esir alarak Bulgarlari bu ittifakin disina atti. Buna ragmen Haçli ordusu ilerleyisini sürdürünce, I. Murat ordusunun basina geçerek düsmani Kosova'da karsiladi. I.Murat'in ogullari Bâyezid ve Yakup'un da yer aldigi Osmanli birlikleri büyük bir zafer kazandi. Sirp Krali Lazar ve oglu esir edilmis, düsman kuvvetlerinin büyük bir kismi imha olmustu. (20 haziran 1389). Fakat I.Murat savas meydanini gezerken bir Sirp tarafindan hançerlenerek sehit düstü. Bunun üzerine Sirp krali da Osmanli askerleri tarafindan öldürüldü. Osmanlilar için Balkanlarda tutunabilmek yolunda ölüm kalim savasi olarak görülen I.Kosova Zaferi Sirplar tarafindan asla unutulmamistir. Günümüzde dahi masum Müslüman halka yönelik vahsetin arkasinda bu maglûbiyetin ezikligi ve intikam hissi yatmaktadir.

Anadolu'da Türk Birligi'nin Saglanmasi;

I. Murat'in sehit edilmesinin ardindan oglu Bâyezid, devlet adamlarinin ittifakiyla hükümdar ilân edildi. Babasinin ölümünü firsat bilen Anadolu'daki beyliklerin Osmanlilar'a biraktigi topraklari yeniden ele geçirmek maksadiyla harekete geçtiklerini haber alan Bâyezid, süratle Anadolu'ya döndü. 1390 yilinda Germiyan, Aydin, Mentese ve Saruhan beylikleri ortadan kaldirildi. Ertesi yil Hamidogullari Beyligi topraklari ele geçirildi ve bu beyliklerin yer aldigi topraklarda Anadolu beylerbeyligi adiyla idarî bir ünite olusturuldu. Ardindan Osmanlilarin en önemli rakip olarak gördügü Karaman Beyligine yönelen Yildirim Bâyezid, Konya'yi kusatti. Alaaddin Ali Bey'in baris talebi, Beysehir ve çevresinin Osmanlilara birakilmasiyla kabul edildi.(1391). Fakat Yildirim Bâyezid'in Mora ile ilgilenmesini firsat bilerek Ankara Sancak Beyi Sari Timurtas Pasa'yi esir almasi üzerine, Yildirim Bâyezid, Alaaddin Bey'e kesin bir darbe vurmaya karar verdi. Anadolu'ya geçen Yildirim, üç gün süren savasin ardindan ele geçirilen Alaaddin Bey'i ortadan kaldirdi ve topraklari Osmanlilara ülkesine dahil edildi(1397). Karamanoglu tehlikesinin bertaraf edilmesiyle, Anadolu'da Osmanlilara direnebilecek en güçlü devlet olarak Kadi Burhaneddin devleti kalmis idi. Daha 1392 yilinda, Kadi Burhaneddin'in müttefiki durumundaki Candaroglu Süleyman anî bir baskinla öldürülüp beyligin Kastamonu subesi ortadan kaldirilmisti (1392). Ardindan, ertesi yil Amasya ve Merzifon civari Osmanli hâkimiyetine alinmisti. Kadi Burhaneddin'in 1398'de Kara Yülük tarafindan öldürülmesi üzerine, ona bagli Sivas, Tokat, Kayseri, Malatya gibi sehirler birer birer ele geçirildi. Böylece Firat'in batisinda kalan Anadolu topraklari Osmanli sancagi altinda birlestirilmis oluyordu.

Yildirim Bâyezid'in Istanbul Kusatmasi ve Balkanlardaki Fetihleri.

Yildirim Bâyezid'in Karaman seferine anlasma geregi katilan Bizans Imparatoru V.Yuannis'in oglu Manuel'in, babasinin ölümü üzerine anlasmayi çigneyerek Istanbul'a kaçmasi sebebiyle Yildirim, Istanbul'u kusatmaya karar verdi. 1391'de baslayan ilk muhasara 1396 yilina kadar sürdürüldü. Bu maksatla Istanbul Bogazi'nda Anadolu Hisari insa edildi. Sehre dis yardimlarin gelmesini önlemeyi ve iase zorlugu altinda savunmayi kirmayi hedefleyen bu muhasara Timur'un Anadolu'ya ulasmasina kadar fasilalarla devam ettirilmistir. Bu kusatma sürerken bir yandan da Yildirim, Bulgaristan, Arnavutluk ve Bosna taraflarinda fetih hareketlerine devam etmekteydi. Kusatma altindaki Bizans'in da talebi ile Türklere karsi yeni bir Haçli ittifaki olusturan Macar Krali Sigismund, Ingiltere dahil bütün Avrupa devletlerinden topladigi 120 bin kisilik bir orduyla harekete geçti. Yildirim Bâyezid düsmani sasirtan bir hizla Nigbolu Ovasi'nda düsmani karsiladi. 50-60 bin kisilik Osmanli ordusu, sayica çok üstün olan Haçli ordusunu büyük bir bozguna ugratti. Savas meydanindan kurtulabilenler, kaçarken Tuna'da boguldular.(1396) Haçlilardan geriye sadece muazzam bir ganimet kalmisti. Bu ganimetle, Edirne ve Bursa'da pek çok cami, medrese ve imaret insa edilmistir. Zaferin ardindan, Eflâk, Bosna, Macaristan ve Mora üzerine seferler düzenlendi. Itibari bu zaferle bir kat daha artan Yildirim, Nigbolu dönüsünde Anadolu birligini kurmaya yönelik nihaî adimlari atmaya baslayacaktir.

Ankara Savasi ve Fetret Devri: Yildirim Bâyezid, Firat boylarina kadar topraklarini genislettigi sirada, Timur da Iran, Azerbaycan ve Irak'i ele geçirmisti. Bazi Anadolu beyleri Timur'a siginirken, ülkeleri istilâ edilen Celayirli Ahmet ve Karakoyunlu Kara Yusuf da Yildirim Bâyezid'in yanina kaçmisti. Böylece her iki devlet biribirine sinir komsusu olmus, ancak bu durum iki hükümdarin da Türk dünyasinin liderligine oynamalari sebebiyle olumsuz neticeler dogurmustur. Timur, Osmanlilara siginan Celayirli Ahmet ve Kara Yusuf'un iade edilmemesini bahane edip Sivas'i kusatmis ve kendisine teslim edilmesine ragmen sehiri tahrip etmisti(1400). Bu olaydan sonra da her iki hükümdar arasinda mektuplasmalar devam etti. Fakat Timur'un, Anadolu beyliklerine topraklarinin geri verilmesi ve bazi sehirlerin kendine birakilmasi gibi talepleri Yildirim tarafindan reddedildi. Dolayisiyla iki fatih için savas artik kaçinilmaz hâle gelmisti. 160 binlik Timur'un ordusunu, 70 bin kisiyle Çubuk Ovasi'nda karsilayan Yildirim Bâyezid, savasin baslarinda üstünlügü ele geçirdi. Ancak Timur'un safinda eski beylerini gören bazi askerlerin saf degistirmesi ve Kara Tatarlarin Osmanli ordusunun arkasini çevirmesi savasin talihini degistirdi. Bir avuç askerle direnmeye çalisan Yildirim Bâyezid sonunda esir edildi (26 Temmuz 1402). Ankara Savasi'ni kazanan Timur, Anadolu beyliklerini tekrar ihya etti ve böylece Anadolu Türk birligi parçalandi. Balkanlardaki Türk ilerleyisi durdugu gibi bir kisim topraklar da elden çikti. Yildirim'in ogullari arasindaki taht mücadeleleri Osmanli devletinin "Fetret Devri" boyunca 12 yil müddetle devam etti. Sayet bu savas gerçeklesmemis olsaydi, hiçbir direnme gücü kalmayan Istanbul büyük bir ihtimalle Yildirim Bâyezid zamaninda Türklerin eline geçecekti. Dolayisiyla Ankara Savasi Osmanlilari en az 50 yil geriye götürmüstür.Esir düsen Yildirim Bâyezid, yedi ay boyunca Timur'un yaninda sehir sehir dolastirildiktan sonra üzüntüsünden ecele yenik düstü. Osmanli sehzadeleri tahtin sahibi olabilmek için kiyasiya birbirleriyle mücadele etmeye basladilar. Bu mücadele Çelebi Mehmet'in tek basina devlet idaresine hâkim olusuna kadar devam etti (1413). Çelebi Mehmet kardesleri Süleyman, Isa ve Musa Çelebi'yi bertaraf ettikten sonra Anadolu Türk birligini yeniden tesis etmek için çaba sarf etti. Güçlenen Karamaogullarinin nüfuzunu kirdi, Karamanoglu Mehmet Bey'in eline geçen Osmanli topraklarini geri aldi. Candarogullari beyliginden Çankiri'yi ve ardindan Canik (Samsun) bölgesini yeniden Osmanli ülkesine katti. Fakat Sehzade Mustafa ve Simavna Kadisi oglu Seyh Bedreddin'in isyanlari ülkeyi karistirmaktaydi.(1419) Sehzade Murat Rumeli ve Manisa'da ortaya çikan bu isyani bastirdi, Seyh Bedreddin ve adamlari yakalanarak idam edildi. Timur'un beraberinde götürdügü Mustafa Çelebi de Anadolu'ya döndügünde tahtta hak iddia etmisti. Sehzade Mustafa'nin Selânik'te baslattigi isyan bastirildi. Asi sehzade Bizans'a siginmak zorunda kaldi. Çelebi Mehmet öldügü zaman Osmanli ülkesinde sükûnet büyük oranda tesis edilmeye baslanmisti (1421).

Babasinin en büyük yardimcisi olan sehzade Murat tahta çiktigi zaman Bizans tarafindan karsisina çikarilan amcasi Mustafa Çelebi'nin isyanini bir kez daha bastirdi ve Bizans'i cezalandirmak için Istanbul'u kusatti(1422). Bu defa küçük kardesi Sehzade Mustafa'nin isyan haberini alan II.Murat, kusatmayi kaldirarak kardesini cezalandirmak zorunda kaldi. Isyancilarin yaninda yer alan Anadolu beyliklerine karsi harekete geçen II.Murat, Candaroglu Isfendiyar Bey'i itaat altina aldi. Izmir Beyi Cüneyd'i ortadan kaldirip, Izmir, Aydin ve Mentese civarini ele geçirdi. Germiyanoglu Yakub Bey'in çocugu olmadigindan, topraklarini Osmanlilara birakmayi vasiyet etmisti. Onun ölümüyle Germiyan ili de Osmanlilara katilmis oldu(1428). Balkanlarda da durum Osmanlilar lehine düzelmeye basladi. Nitekim Fetret devri sirasinda elden çikan topraklar geri alindigi gibi, 1440'a kadar Belgrat hariç bütün Sirp topraklari Osmanli hâkimiyetine girmisti. Fakat Erdel ve Eflâk'ta üst üste gelen bazi küçük bozgunlar Avrupa'da büyük bir sevinçle karsilanarak, Osmanlilara karsi yeni bir Haçli seferinin tertip edilmesine cesaret vermisti. II. Murat, Balkanlardaki Osmanli varligini tehlikeye atmamak için Macarlarla Segedin Antlasmasini imzaladi (1444) ve bu anlasmadan sonra tahttan feragat etti. Küçük yastaki oglu II. Mehmet'in hükümdar olmasini firsat bilen Macarlar anlasmayi bozdu ve yeni bir Haçli ittifaki olusturuldu. II. Murat yeniden ordunun basina geçerek düsmani Varna Savasi'nda karsiladi. Macar krali öldürüldü. Haçlilarin lideri durumundaki Jan Hünyad güçlükle kaçabildi(1444). Çandarli Halil Pasa'nin israriyla ikinci kez tahta çikan II. Murat, Mora ve Arnavutluk'a sefer düzenledi. Varna'nin intikamini almak isteyen Jan Hünyad yeniden harekete geçti. Fakat II. Kosova Muharebesi'nde bir kez daha Sirplar büyük bir yenilgiye ugratildi (1448). Varna ve Kosova savaslariyla Osmanlilar Balkanlardaki durumunu iyice güçlendirmis, Bizans'in batidan yardim alma umutlari ise tamamen ortadan kaldirilmistir. II. Murat 48 yasinda ölünce II. Mehmet yeniden Osmanli tahtinin sahibi olmus (1451) ve Osmanli Devleti artik bu dönemde tam bir cihan devleti hâline gelmistir.

Fatih ve Cihan Devleti'nin Dogusu

Istanbul'un Fethi: II. Mehmet, babasinin ölümü üzerine ikinci kez Osmanli tahtina oturdugunda, devletin ortasinda bir ser adacigi hâlinde kalmis köhne Bizans'i ortadan kaldirmayi öncelikle hedef olarak belirlemisti. Böylelikle Osmanli devleti tam bir cihan devleti haline gelebilecekti. Hedefini gerçeklestirmek için ilkin Sirbistan ve Eflâk ile anlasma imzalayan Fatih, Karamanoglu tehlikesini de geçici de olsa bertaraf etti. Bizans'a ulasabilecek muhtemel yardimi önlemek için Bogaz'in Avrupa yakasina Rumeli Hisar'ini yaptirarak kusatma hazirliklarini tamamladi. Nihayet kusatilan Istanbul'a karsi 6 Nisan 1453'te kara ve denizden saldiri baslatildi. II. Mehmet, Edirne'de döktürdügü çaginin en güçlü toplariyla Istanbul surlarini karadan sarsarken 18 Nisan'da donanma bütün Istanbul adalarini ele geçiriyordu. Fakat, Haliç'in zincirle kapatilmasi sebebiyle kara ve deniz birlikleri müsterek bir harekâta geçemiyor ve bu durum da kusatmanin basarisina gölge düsürüyordu. Nihayet 22 Nisan'da Osmanli donanmasinin karadan Haliç'e indirilmesi gibi müthis bir plânin gerçeklestirilmesi, kusatmanin seyrini degistirmeye baslamisti. Seksen parçalik donanmayi bir anda karsilarinda gören Bizans'in direnme gücü artik kirilmisti. 29 Mayis 1453'teki nihaî harekâtla Istanbul fethedildiginde, II. Mehmet, Peygamberimizin müjdesine mazhar oluyor ve "feth-i mübin" ile "Fatih"lik serefini elde ediyordu.Bizans'in ortadan kaldirilmasi hem Türk tarihi hem de dünya tarihi açisindan büyük bir öneme sahiptir. Bu fetihle Osmanli Devleti, artik tam bir cihan devleti hâline gelmis, Islâm dünyasi ve Avrupa içinde büyük bir prestij ve güç kazanmistir. Avrupa için bu fetih çag açip, çag kapayan bir fetihtir. Katolik Avrupa'nin, Ortadoks dünyasiyla bütünlesme çabalari, Istanbul'un fethiyle önlenmis, aksine Balkanlari da tamamen ele geçirmek suretiyle Fatih, kisa zamanda Ortadokslari himayesi altina almistir. Nitekim Papa V.Nikola'nin Türklere karsi harekete geçilmesi fikri pek taraftar bulamamis, aksine, Ege adalarindaki halk, Balkanlardaki bazi despotluklar ve prensler Fatih'i Istanbul'un fethinden dolayi kutlayan mektuplar yazmislardir. Papa'nin istegine sadece Almanya, Napoli ve Venedik olumlu cevap vermis fakat onlar da kendilerinden ziyade Sirp, Macar ve Arnavutlari kiskirtarak sonuç almaya çalismislardir.

Fatih'in Bati Politikalari:

Sirbistan Seferleri;

Istanbul'un fethinden sonra Osmanlilara bagliligini bildiren ve ele geçirdigi bazi kaleleri geri veren Sirplar Macarlar ile is birligi yaparak yeniden düsmanliklarini göstermeye baslamislardi. Bunun üzerine 1454-1457 arasinda üç kez pespese Sirbistan'a sefer düzenlendi. Belgrat disindaki bütün Sirp topraklari ele geçirildi. Sirp Krali Bronkoviç'in ölümüyle baslayan taht mücadelelerinden faydalanan Osmanlilar, Sirplari vergiye bagladilar. Taht kavgalarinin yeniden alevlenmesi üzerine, Mora seferinde bulunan Fatih, Sirp meselesine son verilmesini emretti. Mahmut Pasa, 1459'da baskentleri Semendire'yi ele geçirilerek Semendire Sancakbeyligini olusturdu. Böylece Sirbistan'da 350 yil sürecek Osmanli hâkimiyeti baslamis oluyordu.

Arnavutluk Seferleri;

Papalik ve Napoli kralliginin destegi ve kiskirtmasiyla harekete geçen Arnavutluk hâkimi Iskender Bey, vurkaç taktigi ile Osmanli kuvvetlerine baskinlar düzenlemekteydi. Bunun üzerine Fatih, bizzat sefere çikmaya karar verdi. 1465 yilinda gerçeklesen I.seferde, Ilbasan Kalesi'ni yaptirip, içine asker yerlestiren Fatih, Balaban Pasa'yi bölge için görevlendirerek, geri döndü. Ancak, Papa ve diger devletlerden aldigi kuvvetlerle Türklere saldiran Iskender Bey, Balaban Pasa'yi sehit etti ve Ilbasan kalesi'ni kusatti. Bunun üzerine Fatih II. Arnavutluk Seferi'ne çikti (1467). Ele geçirilen topraklarda yeni garnizonlar olusturuldu. Bu sirada Iskender Bey ölmüs ve yerine oglu Jean geçmisti. Arnavutlukta baslayan kargasa sebebiyle Fatih 3. kez Arnavutluk seferini baslatti. Arnavutlarin elinde kalmis olan Kroya ve Iskodra kusatildi. Nihayet 1479'da Arnavutluk da bir Osmanli vilayeti haline gelmis oluyordu.

Mora Seferleri;

Istanbul'un fethinden sonra Bizans Imparatoru XII. Konstantin'in ogullari, rakipleri Kantakuzen ailesine karsi Mora'da, Osmanlilarin yardimini istemislerdi. Turahanoglu Ömer Bey, akincilari ile duruma müdahale etti ve muhalifler bertaraf edildi. Fakat bu sefer iki kardes arasinda mücadele baslamisti. Bölge ülkelerinin Mora'yi istilâ niyetlerini bilen Fatih 1458'de harekete geçti. Korent'i ele geçiren Fatih, Mora'nin bir kismini merkeze baglayarak, burada bir sancak olusturdu. Atina ve diger bölgeler ise Osmanli yönetimini kabul etti. Kardesi Dimitrios'a karsi Arnavutlarin destegini alan Tomas'in Osmanlilarla yapilan anlasmayi bozmasi üzerine 2.kez Mora'ya sefer düzenlendi. Tomas, Papa'nin yanina kaçmak zorunda kaldi. Bölgeye çok sayida Türk yerlestirildi. Venedikliler bölge halkini Osmanlilara karsi ayaklandirmaya çalisiyorlardi. Ancak bunda basari kazanamayan Venedik, Osmanli kuvvetleri tarafindan bozguna ugratildi (1465).

Eflâk ve Bogdan Seferleri;

Yildirim zamaninda vergiye baglanan Eflâk Prensligi'nin basina Fatih tarafindan Vlad (Kazikli Voyvoda) getirilmisti(1456). Osmanlilara bagli görünen Vlad aslinda gizliden gizliye düsmanlik ediyordu Vlad'in Fatih'in elçilerini kaziga oturtarak öldürmesi üzerine 1462 yilinda Fatih, Eflâk'a bir sefer düzenledi. Bogdan'dan da yardim alan Osmanli kuvvetleri voyvodayi uzun süre takip etti. Neticede, sigindigi Macarlarin, Osmanlilarla yaptigi anlasma üzerine Vlad'i esir etmeleri ile mesele çözüldü. Fatih voyvodaliga Radul'u getirdi ve Eflâk bir Osmanli eyaleti hâline geldi. 1455'ten itibaren Osmanli Hâkimiyetini taniyan Bogdan Prensligi'nin Kefe'nin fethinden sonra izledigi düsmanca siyaset üzerine Osmanli kuvvetleri 1476'da Bogdan'a girdi. Fatih'in bizzat basinda oldugu Osmanli kuvvetleri Bogdan ordusunu büyük bir bozguna ugratti. Böylece Bogdan da yeniden Osmanli hâkimiyetini tanimis oluyordu.

Bosna-Hersek Seferleri;

Osmanlilara vergi yoluyla bagli olan Bosna Kralinin, anlasmalara riayet etmemesi üzerine Üsküp'ten harekete geçen Fatih, Sadrazam Mahmut Pasa ve Turahanoglu Ömer Bey'e Bosna'nin tamamen fethedilmesi emrini vermisti. 1463 yilindaki seferle Bosna Krali Osmanli hâkimiyetini yeniden tanidi. Ancak seyhülislamin da fetvasiyla sonra öldürüldü ve bu topraklarda Bosna Sancakbeyligi olusturuldu. Fakat ordunun Istanbul'a dönmesi üzerine ayni yil, Macar krali Bosna'ya girdi. Ikinci kez düzenlenen seferle Osmanlilar, Yayçe disindaki bütün kale ve sehirleri yeniden ele geçirdiler. Bosna seferleri esnasinda Hersek Krali Stefan da ülkesinin bir kisim topraginin Osmanlilara dogrudan baglanmasi sartiyla tahtinda birakilmisti. Ancak 1483 yilinda Hersek tamamen Osmanli topragi hâline gelecektir.Fatih, Bosna'yi Osmanli topraklarina kattigi zaman "Bogomil" mezhebindeki Bosnalilara çok iyi davranmisti. Hem Katolik hem de Ortadokslarin kendi kiliselerine almak için baski yaptiklari Bogomiller bu sebeple Osmanli yönetimine sicak bakmislar ve kendilerine saglanan din ve vicdan hürriyetinden etkilenerek zamanla Müslüman olmuslardi. Iste bu Müslüman Bosnalilara "Bosnak" denilmektedir.

Fatih devrinde Osmanlilarin karada en güçlü komsusu ve rakibi Macarlar, denizde ise Venedik idi. Macarlar bu dönemde tek baslarina Osmanlilarla bas edemeyeceklerini bildiginden, dogrudan bir savasi göze alamamis, Fatih de tabiî sinir olan Tuna'yi geçmeyi düsünmemistir. Ancak akincilar vasitasiyla, Macaristan'a güvenligin saglanmasina yönelik yüzlerce basarili akin düzenlenmistir. Keza Venedik Cumhuriyeti de Osmanlilarla dogrudan karsilasmaktansa Balkanlardaki diger devletleri kiskirtmayi yeg tutmustur. Güçlü donmasiyla Mora ve Ege'deki adalara sahip olmak isteyen Venedik, Osmanlilar karsisinda istedigi sonucu alamamis, aksine pek çok ada ve kiyi kaleleri Osmanlilarin eline geçmistir.

Ege Adalarinin Fethi;

Istanbul'u ele geçiren Fatih, Bizans'a ait bütün topraklari hâkimiyeti altinda birlestirmek istiyordu. Böylece Bizans'in yeniden dirilmesini önleyecegi gibi, iktisadî ve siyasî açidan da nüfuz alanini genisletebilecekti. Öncelikle Anadolu kiyisina yakin adalari hedef alan Fatih, Bizans, Venedik ve Cenevizlilerin elindeki bu adalardan Anadolu'ya yapilan korsan akinlarinin önünü kesmis olacakti. Ikinci olarak Orta ve Dogu Akdenizdeki adalar hedef alinmisti ki, bu adalar Fatih'in Italya'ya yani eski Roma'ya geçisini kolaylastiracakti.( Nitekim Gedik Ahmet Pasa komutasindaki bir Osmanli donanmasi Napoli Kralliginin elindeki Otranto'yu fethetmis ve buradan Güney Italya'ya akinlar düzenlenmistir.(1480) Fakat Fatih'in ölümünden sonra basa geçen II. Bâyezid, Gedik Ahmet Pasa'yi geri çagirinca, sehir savunmasiz kalmis ve Italyanlar kaleyi tekrar ele geçirmislerdir).1456 yilinda öncelikle Çanakkale Bogazi'na hâkim olan adalardan Gökçeada (Imroz), Tasoz Enez ve Semendirek adalari ele geçirildi. Ayni tarihlerde Limni ve Midilli halki Türk yönetimine girmek için Osmanlilara basvurmustu. Önce Limni, ardindan, uzun süren kusatmayi müteakip Midilli (1467) ele geçirildi. Venedikliler 264 yildir ellerinde tuttuklari Agriboz Adasi'ndan Mora ve Ege adalarindaki Türk birliklerine karsi saldirilarini yogunlastirmaktaydilar. Bunu önlemek maksadiyla Agriboz'un fethine karar veren Osmanlilar neticede 17 gün süren kusatmadan sonra amaçlarina ulastilar. Epir despotunun elindeki Zanta, Kefalonya ve Ayamavra gibi adalar da Fatih'in saltanatinin son zamanlarinda Osmanli topraklarina dahil edilmistir. Ancak St. Jean sovalyelerinin elindeki Rodos'a karsi girisilen birkaç muhasara neticesiz kalmistir.

Fatih'in Dogu Politikasi:

Karadeniz Politikasi; Osmanlilar, Anadolu'nun büyük bir kismini hâkimiyetleri altina almalarina ragmen kuzeyde, Karadeniz kiyisindaki bazi yerler Trabzon Rumlari, Cenevizliler ve Candarogullarinin elinde bulunuyordu. Anadolu Türk birliginin saglanmasi ve ticaret güvenligi açisindan bu bölgelerin ele geçirilmesi sartti. Iste bu sebeplerle, Fatih karadan ve denizden kuvvetlerini harekete geçirdi. 1461 yilinda Cenevizlilerin elindeki önemli bir üs olan Amasra teslim olmak zorunda kaldi. Seferin kendisine karsi yapildigini sanan Candaroglu Ismail Bey, Kastamonu'yu terk ederek Sinop'a çekildi. Bursa'ya dönerek birliklerini takviye eden Fatih, Trabzon seferine çikarken, Sinop da dahil Candarogullarinin topraklarini savasmaksizin ele geçirdi. Fatih'in asil amaci 1204 yilinda Lâtinlerin Istanbul'u isgal etmesi üzerine Bizans hanedanina mensup Komnenlerin ayri bir devlet olusturduklari Trabzon idi. Osmanlilara vergi vermeyi kabul eden Trabzon Rumlari bir taraftan Fatih'in rakibi olan Uzun Hasan ile ittifak içine girmisti. Nihayet Fatih, karadan birliklerini Trabzon'a gönderirken, bir donanma da Sinop'tan kalkarak bölgeye yöneldi. Bu sirada Uzun Hasan'in Osmanli ordusunu arkadan çevirebilecegi ihtimaline karsi Fatih, ordusunu Sivas'in güneyinden Yassiçemen'e çevirdi. Uzun Hasan'in annesi Sara Hatun'un ricasi üzerine Akkoyunlularla bir anlasma yapildi. Anlasmaya göre Akkoyunlular, Trabzon Rumlarina yardim etmemeyi vaat etmislerdir. Anlasmanin akabinde kara ve denizden Trabzon yeniden kusatildi. Çaresiz kalan Trabzon Hâkimi David Komnen sehri teslim etmeyi kabul etti (26 Ekim 1461). Böylece 258 yil devam eden Trabzon Rum Imparatorlugu da tarihe karismis oldu.

Karadeniz'in Anadolu kiyilarini tamamen hâkimiyetine alan Fatih'in bundan sonraki hedefi, önemli ticaret limanlari olan Ceneviz kolonilerini ortadan kaldirarak, Karadeniz'i tam bir Türk gölü yapmak idi.

Gedik Ahmet Pasa komutasindaki donanma 1475 yilinda Kefe, Azak ve Menkup iskele ve kalelerini ele geçirdi. Böylece Osmanlilar, Altinorda Hanligi'nin zayiflamasiyla ortaya çikan Kirim Hanligi ile komsu oldu. Azak Kalesi'nin düsürülmesi sonucunda bazi Cenevizliler ile birlikte Kirim hanlarindan Mengli Giray Han da esir edilmisti. Mengli Giray Han'in Istanbul'a getirilmesiyle Kirim Hanligi Osmanli hâkimiyetine girmis oldu. (1478). Kirim hanlari 350 yil boyunca Osmanlilarin batiya karsi en güçlü müttefikleri olarak hizmet vermislerdir.Anadolu'da Türk Birliginin Gerçeklesmesi; Osmanlilarin kurulus devrinden beri en ciddî rakipleri durumundaki Karamanogullari, Fatih'in politikalarina karsi, Akkoyunlu ve Memlûklu devletlerinin destegini sagladigi gibi, Venediklilerle de bir ittifak kurmakta sakinca görmemislerdi. Bu düsmanca tavir üzerine Fatih 1466 yilinda Karamanogullari üzerine yürümeye karar verdi. Beylik topraklarinin büyük kismi Osmanlilarin eline geçmesine ragmen Fatih, Larende ve Silifke yörelerine çekilen Karamanogullarina karsi mücadeleyi, Otlukbeli Savasi'nin sonrasinda da sürdürmüstür. Fakat Karaman Beyi Kasim'in ölümünden sonra (1483) beylik tamamen oradan kalkmis olacaktir. Akkoyunlu Beyi Uzun Hasan, 1467 yilinda Karakoyunlu topraklarina sahip olunca Osmanlilar aleyhine hâkimiyetini genisletmeye baslamisti. Anadolu birligi yönündeki bu tehlike üzerine Fatih, 1473'te harekete geçti. Otlukbeli mevkiinde yapilan savasta Osmanlilar büyük bir zafer kazandilar. Artik Akkoyunlular Osmanlilar için bir tehlike olmaktan çikmisti.

Yavuz Sultan Selim Devri;

Henüz Trabzon'da vali iken Dogu'da Safavilerin nasil güçlendigini gören ve onlarla basarili bir mücadeleye giren Selim, tahta çiktiktan sonra, Anadolu'daki mezhep mücadelesine bir son vermek için Safavilerle dogrudan savasa girmeyi kaçinilmaz görmekteydi. Nihayet ordusunun basinda Dogu seferine çikan Yavuz Selim, Çaldiran Ovasi'nda Sah Ismail'in ordusuyla büyük bir meydan muharebesi yapti. Iki Türk hükümdarinin mücadelesinden Selim üstün çikti (23 Agustos 1514). Dogu Anadolu topraklari Osmanlilarin eline geçti. Yavuz, Tebriz'e kadar Sah Ismail'i takip etti. Dulkadirogullari beyligi Osmanli yönetimine alindi ve sonra ilhak edildi (1515)Babasi döneminde Memlûklara karsi yapilan seferlerin çogu kez basarisizlikla neticelenmesi, Osmanlilarin dogu'da ve Islâm dünyasinda üstünlük kurmalari önündeki en büyük engel idi. Bu sebeple, Safavi tehlikesini bertaraf ettikten sonra Yavuz, Memlûklara karsi büyük bir ordu hazirladi. Misir Memlûk Sultani Kansu Gavri, Osmanli ordusunu Halep'in kuzeyinde karsiladi. Ancak Mercidabik Savasi Osmanlilarin zaferiyle son buldu (24 Agustos 1516). Kansu Gavri savas sirasinda öldü. Malatya'dan Sina yarimadasina kadar olan topraklar Osmanlilarin eline geçti. Kisi Sam'da geçiren Yavuz, tekrar Misir'a yöneldi. Yeni Memlûk Sultani Tomanbay ile Kahire'nin kuzeyindeki Ridaniye mevkiinde yapilan savasi da Osmanlilar kazandi. (22 Ocak 1517). Bu savas Memlûk Devleti'nin sonu oldu. Suriye, Filistin, Misir ve Hicaz Osmanli hâkimiyetine girdi. Hülagû'nun Bagdat'i isgal etmesiyle Memlûk himayesine giren halifelik müessesesi de böylece Osmanlilara geçmis oluyordu. Nitekim Mekke serifi sehrin anahtarini Yavuz Sultan Selim'e sunarak itaatini bildirmisti. Yavuz dönemi Osmanlilarin dogu'da ve Islâm dünyasi'nda en büyük güç haline geldigi bir dönemdir.

Yükselis Döneminin Zirvesi:

Kanuni Sultan Süleyman

Yavuz Sultan Selim'in sekiz yil süren hâkimiyet devrinden sonra Osmanli tahtina oglu I.Süleyman geçti (1520). I.Süleyman'in 46 yillik saltanatinda Osmanli Devleti siyasî, askerî ve iktisadî açilardan zirveye ulasmistir. Bu sebeple dost düsman ona Kanuni, Muhtesem, Büyük Türk gibi lâkaplarla hitap etmis ve tarihe de böyle geçmistir.

Avrupa'daki Gelismeler;

Kanuni döneminde özellikle Avrupa'da önemli dinî ve siyasî degisiklikler söz konusudur. Güçlü Macar kralliginin Osmanli hâkimiyetine girmesinden sonra, Kutsal Roma-Cermen Imparatoru Sarlken en ciddî rakip hâline gelmis, onun olusturdugu imparatorlugun uzantisi durumundaki Avusturya Arsidükaligi Osmanlilara sinirdas olmustur. Bu devlet ile Avrupa'nin en güçlü hanedani olacak olan Habsburglar Avrupa'yi âdeta parselleyeceklerdir. Bu dönemde güçlenmeye baslayan Protestanlik, Avrupa'da mezhep çatismalarinin siddetlenmesine sebep olmustu. Dogu Avrupa'da da Lehistan ve Ortadoks Rusya güçlenmeye baslamisti. Kanuni, Avrupa'daki siyasî ve dinî çekismelerden faydalanarak, onlarin birlesmemesine özen göstermis ve bunu bir devlet politikasi hâline getirmistir. Yine bu dönemde Akdeniz'de ve Okyanuslarda güçlü bir ticarî ve iktisadî filo olusturan Ispanyol ve Portekiz donanmalari Venedik'in yerini almis görünüyordu.

Belgrat'in Fethi ve Macaristan Seferi;

Fatih'in Sirbistan seferinde ele geçirilemeyen Belgrat, Avrupa içlerine yapilacak akinlar için bir siçrama noktasi idi. Bu sebeple Kanuni, Macaristan seferine çiktiginda ilkin Belgrat'i kusatti ve ele geçirdi(1521). Burayi bir üs olarak kullanan Osmanlilar artik rahatlikla Avrupa içlerine sefer yapabilecekti. Nitekim Sarlken'e tutsak olan Fransa Krali Fransuva'yi, kendisinden yardim talep etmesi üzerine, kurtarmayi amaçlayan Kanuni, 1526 yilinda karsisindaki ittifaki parçalamak amaciyla yeniden Macaristan üzerine bir sefer düzenledi. 29 Agustos 1526'da Mohaç Meydan Muharebesi ile Macar ordularini imha eden Kanuni, Budin'i (Budapeste) ele geçirdi. Macaristan'in bir bölümü ilhak edildi ve kalan kismi Erdel Kralligi olusturularak Osmanli hâkimiyetine alindi.

Avusturya Seferleri;

Macaristan'in ele geçirilmesi üzerine, ölen Macar krali ile akrabaligini öne süren Avusturya Arsidükü Ferdinand, Macar topraklarinda hak iddia etmis ve Budin'i isgal etmisti. Bunun üzerine Kanuni, yeniden Macaristan'a sefer düzenledi. Budin kurtarildi. Ancak Kanuni'nin asil maksadi Viyana idi. Osmanli ordusu sehri kusatti ise de ele geçirmeye muvaffak olamadi(1529). I.Viyana Kusatmasi'nin sonuçsuz kalmasindan cesaretlenen Ferdinand, Budin'i tekrar isgal etti. Kanuni ünlü "Alman Seferi" ile mukabele ederek isgal edilen yerleri geri aldi. Ferdinand ile Istanbul'da bir anlasma yapildi. Bu anlasmaya göre Ferdinand, Macaristan üzerinde hak talep etmeyecek ve Osmanli hâkimiyetini taniyacak ve elinde bulundurdugu Macaristan'a ait topraklar için de Osmanlilara vergi verecekti.(1533).

Ferdinand'in Macar kralinin ölümünü firsat bilerek anlasmayi bozmasi üzerine Kanuni yeniden sefere çikti. 1562'deki bu sefer sonucunda Macaristan'da Erdel Beylerbeyligi olusturuldu. Avusturyalilar firsat buldukça Macar topraklarina tecavüz etmisler ve her seferinde de Osmanlilardan gerekli cevabi almislardir. Nitekim Kanuni'nin son seferi de Avusturya'ya karsi olmus ve Zigetvar Kalesi kusatilmistir (1566)

Fransa ile Münasebetler ve Ilk Kapitülâsyon;

Avrupa birligini saglamak isteyen Roma-Cermen Imparatoru Sarlken, bu maksatla Fransiz Krali Fransuva'yi esir etmisti. Kendisinden yardim isteyen kral ile iyi iliskiler kuran Kanuni böylece Sarlken'e karsi bir müttefik kazanmis oluyordu. 1535 yilinda iki ülke arasinda ticaret ve dostluk anlasmasi imzalandi. Anlasma ile her iki ülke serbest ticaret hakki elde edecek ve bu haklar iki hükümdarin yasadigi sürece geçerli olacakti. Lâkin kapitülasyon adiyla tarihe geçecek olan bu ticarî imtiyazlar sürekli hâle getirilmis, sonraki devlet adamlarinin basiretsizligi sebebiyle tek tarafli islemeye baslamis ve baska devletlere de imtiyazlarin taninmasiyla Osmanli ekonomisi giderek disa bagimli hâle gelmistir.

Iranla Münasebetler;

Sah Ismail'in yerine geçen oglu I.Sah Tahmasp, babasi gibi, Osmanlilarin düsmani olan Venedik ve Avusturya ile ittifak kurmakta bir beis görmüyordu.

Osmanli ordusu, Avrupa'ya sefere çiktiginda Safaviler, Dogu Anadolu topraklarina karsi saldiriya geçiyordu. Bu sebeple, Kanuni, Irakeyn (iki Irak; Irak-i Acem ve Irak-i Arap) seferi diye bilinen bir sefere çikti (1534-35). Tebriz ve Bagdat Osmanli topraklarina katildi. Osmanlinin Avrupa ile ilgilenmesinden yararlanan Safaviler firsat buldukça yeniden harekete geçtiklerinde, bölgeye 1555 yilina kadar Nahcivan ve Tebriz üzerine birkaç kez sefer düzenlenmistir. Osmanlilar karsisinda fazla bir varlik gösteremeyen Sah Tahmasp nihayet baris anlasmasi imzalamayi kabul etmek zorunda kalmis ve Amasya Antlasmasi (1555) ile Osmanli üstünlügünü kabul ederek Bagdat, Tebriz ve Dogu Anadolu'nun Osmanli hâkimiyetinde oldugunu tasdik etmistir.

Deniz Seferleri ve Fetihler;

Kanuni devri karada oldugu gibi denizlerde de büyük bir üstünlügün saglandigi bir devirdir. Fatih'in alamadigi, St.Jean sövalyelerinin elindeki Rodos ve çevresindeki adaciklar, basarili bir kusatma sonunda ele geçirilmis(1522), II. Bâyezid zamanindan beri Akdeniz'de serbestçe faaliyet gösteren Barbaros kardeslerin devlet hizmetine alinmasiyla deniz ve kiyilarda pek çok yer Osmanli hâkimiyetine dahil olmustur. Cezayir'i ellerinde bulunduran ve Osmanlilar adina, 1492 yilinda Ispanya'da soy kirima ugrayan Musevîleri Istanbul'a gemilerle nakleden Barbaros kardesler hakli bir üne sahip olmuslardi. 1533 yilinda Cezayir'i Osmanlilara birakarak kaptan-i deryalik görevini kabul eden Barbaros Hayrettin Pasa (Hizir Reis), 1538 yilinda Andrea Doria komutasindaki Haçli donanmasini Preveze'de büyük bir bozguna ugratarak, Osmanlilardin Akdeniz'in tek hâkimi oldugunu bütün dünyaya kabul ettirdi.

Barbaros'un ölümünden sonra yerine geçen Turgut Reis de fetihlere devam etti.Nitekim St. Jean sövalyelerinin elinde bulunan Trablusgarp onun tarafindan fethedilmis (1551), Preveze'den sonraki en büyük deniz zaferi sayilan Cerbe Savasi sonunda Haçli donanmasi bir kez daha hezimeti tatmistir. Sadece Akdeniz'de degil Kizil Deniz ve Hint Okyanusunda da Osmanli donanmasi faaliyette bulunmustur. Uzak denizlerde istenilen sonuçlar elde edilememisse de bu dönemde Yemen ve Arabistan'in güney kiyilari ile Habesistan ele geçirilmistir.

Kanuni'nin Ölümü ve Sonrasi;

Zigetvar Muhasarasi esnasinda hastalanan Kanuni kalenin fethini göremeden 66 yasinda öldü (1566). Siyasî, askerî ve iktisadî bakimlardan Osmanliyi zirveye çikaran bu büyük hükümdarin yerine geçen ne II. Selim (1566-1574) ne de III. Murat (1574-1595) ayni evsafta kisiler degillerdi. Ancak Kanuni devrinde baslayan fetih rüzgârlari o derece siddetliydi ki, bu hükümdarlar devrinde de hizini devam ettirebildi. Süphesiz bu basarilarda sadrazam Sokullu Mehmet Pasa'nin dirayetli siyasetinin de rolü büyüktür. Anadolu'nun Akdeniz'e bakan kiyilarinda bir çiban basi gibi duran Venedik'in elindeki Kibris bu fetih rüzgâriyla kusatildi. Lala Mustafa Pasa komutasindaki Osmanli donanmasi adayi ele geçirir geçirmez (1571), buraya Anadolu'nun çesitli sancaklarindan Türkler yerlestirildi. Artik Kibris da Türk olmustu. Bu durumu hazmedemeyen Venedik, Ispanyol, Malta donanmalari papa ve diger bazi Avrupa devletlerinin de destegi ile harekete geçerek büyük bir savas filosu olusturdular. Korent Körfezi yakinlarinda, Inebahti önlerinde yapilan deniz savasini Osmanlilar kaybetti (1571).

Ancak kendileri de oldukça fazla zaiyat verdiginden, Haçli donanmasi Osmanli kadirgalarini takip edecek durumda degildi. Sokullu kisa zamanda donanmayi yenileyerek yeniden Akdeniz'e indirdi. Venedik bu durum karsisinda yeni bir savasi göze alamadi ve Osmanlilara vergi vermeyi kabul etti. Kiliç Ali Pasa komutasindaki donanma Tunus'u yeniden Osmanli topraklarina katti (1574). Bu esnada II.Selim ölmüs ve yerine III. Murat geçmisti. Bu padisah devrinde, Sah Tahmasp'in ölümüyle çalkanan Iran'a savas açildi (1576) Gürcistan ve Azerbaycan'in büyük bir kisminin ele geçirilmesiyle neticelenen ilk seferden sonra savas 15 yil sürdü. Bu uzun savas ile daha fazla yipranmak istemeyen Osmanli Devleti ile Iran arasinda 1590'da bir baris anlasmasi yapildi. Yine bu dönemde baslayan Türk-Macar Savasi I.Ahmet devrine kadar devam etti. Don ve Volga nehirlerini birlestirmeyi amaçlayan kanal projesi ile Süveys kanali tesebbüsünün mimari olan Sokullu'nun 1579'daki ölümü ile Osmanli Devleti büyük bir yara almistir. Özellikle III.Murat'in oglu III.Mehmet'in (1595-1604), hükümet islerini annesine birakip, bir köseye çekilmesi Osmanli'yi XVII. yüzyilda daha kötü yillarin bekleyeceginin âdeta habercisi idi.

Duraklama Dönemi ve Son Basarilar

III. Mehmet zamaninda Avusturya'ya karsi devam ettirilen savaslarda Egri, Kanije ve Haçova zaferleri elde edilmisse de I. Ahmet (1604-1617), Zitvatorok Antlasmasini imzalayarak (1606), Osmanlinin, Avrupa'daki üstünlügünün sona erdigini bir anlamda kabul ediyordu. Her ne kadar ele geçen topraklar bu anlasmayla Osmanlida kaliyorsa da, artik iki devletin "esit" sayildigi hükme baglanmisti. XVI.yüzyil baslarindan itibaren Avusturya ve Iran'la girilen uzun savaslar, ehliyetsiz idareciler, liyakatin yerini iltimas ve rüsvetin almasi, buna bagli olarak devletin askerî ve iktisadî düzeninin temelini olusturan timar sisteminin bozulmaya baslamasi, devletin güç ve otoritesini, halkin huzur ve asayisini güvenligini sarsmistir. XVII. yüzyila girilirken bu olumsuz sartlar, anarsinin artmasina sebep olmustur. Merkez ve tasra teskilâtinda görülen bozulmalar, pek çok isyanin çikmasini ve dolayisiyla devlet nizaminin sarsilmasini beraberinde getirmistir. Bu isyanlari üç grupta toplamak mümkündür; Tasrada çikan Celalî Isyanlari, Eyalet isyanlari ve Istanbul merkezli kapikulu isyanlari. Celalî isyanlarinin en önemli sebepleri, yukarida da belirttigimiz gibi, devletin uzayan savaslara bagli olarak azalan gelirlerini karsilayabilmek için vergileri artirmasi, timar sistemindeki bozulmalar ve köylünün artan vergilere karsi huzursuzluklari idi. Halkin devlete olan güveninin sarsilmasi, isyancilarin gücünü daha da artiriyordu. Kalenderoglu, Karayazici, Deli Hasan gibi Celâlîlerin isyanlarina, medrese ögrencisi suhteler ve basibos leventlerin isyanlari da eklenince, devlet isyanlari bastirmada oldukça zorlandi. Bu isyanlar yüzünden özellikle Anadolu'da dirlik ve düzenlik kalmadigi gibi, iktisadî durum da oldukça bozulmustur. Yine bu otorite boslugu nedeniyle Erzurum ve Sivas gibi yerlerin valileri ile Yemen, Bagdat, Eflâk, Bogdan gibi bagli eyaletlerin yerli yöneticileri de isyan etmislerdi.

Istanbul'daki yeniçerilerin ulûfelerini zamaninda alamamalarini bahane ederek çikardiklari isyanlar dogrudan sarayi hedef almistir. Fesat yuvasi hâline gelen Yeniçeri Ocagi'ni düzenlemek isteyen II. Osman (1618-1622) yeniçerilerin hismina ugramis, isyancilar sarayi basmistir. Yeniçeriler, Genç Osman'i tahttan indirerek yerine, III. Mehmet'in kardesi I.Mustafa'yi getirmisler ve bununla da kalmayarak, Genç Osman'i Yedikule Zindanlarinda katletmislerdir. Bu olay yeniçerilerin bir padisahi tahttan düsürüp, katletmelerinin ilk örnegi olmasi açisindan dikkat çekicidir.

Yeniçerilerin basa geçirdigi I.Mustafa'nin bir yil sonra ölmesiyle, Osmanli tahtina IV. Murat geçer (1623-1640), genç padisah, hâkimiyetinin ilk on yilinda devlet idaresindeki inisiyatifi valide Kösem Sultan'a birakmis ve güçlenene kadar fesat çikaranlara karsi tedbirli davranmistir. Ancak saraydaki huzursuzluk ve Anadolu'da yeniden patlak veren isyanlarin tehlikeli boyutlara ulasmasi üzerine 1632'de duruma müdahale eden IV. Murat, kisa zamanda otoriteyi tesis etmistir. Sert tedbirlerle nifak çikaranlari, seyhülislâm ve kardesleri de dahil, öldürtmekten çekinmemis, bosalan devlet hazinesini yeniden çeki düzene koymustur. Toparlanan Osmanli Devleti, Bagdat'i ele geçiren Iran'a savas açti. IV. Murat, ünlü seferiyle Bagdat'i geri aldi (1638). Iran ile yapilan Kasr-i Sirin Antlasmasiyla (1639), bugünkü sinirlara yakin olan Türk-Iran siniri yeniden çizildi.

1640'ta, IV. Murat'in ölmesi üzerine yerine kardesi I. Ibrahim geçti(1640-1648). Fakat onun sekiz yillik saltanatinda devlet her açidan kötülemeye baslamisti. Sonunda 1648 yilinda o da öldürüldü ve çocuk yastaki IV. Mehmet Osmanli tahtina çikarildi (1648-1687). Harem ve Yeniçeri Ocagi devlet islerine istedikleri gibi müdahale eder olmuslardi. Bu kötü gidis 1656'da Köprülü Mehmed Pasa'nin sadrazamlik vazifesine getirilmesine kadar devam etti.Köprülü Mehmet Pasa ve onun ailesinden olan diger sadrazamlar XVIII. yüzyil baslarina kadar Osmanli Devleti'nin idaresinde belirleyici bir rol oynamislardir. Köprülüler Devri olarak bilinen bu dönemde geçici de olsa bir istikrar saglanmis ve Osmanlilar son fetihlerini bu devirde gerçeklestirebilmislerdir. Köprülü Mehmet Pasa, içerde sükûneti sagladigi gibi, Venediklilerin eline geçmis olan Bozcaada ve Limni'yi geri alip, Çanakkale Bogazi'ni ablukadan kurtardi. Köprülü Mehmet Pasa öldügünde, padisah yine genis yetkilerle oglu Köprülü Fazil Ahmet Pasa'yi sadarete getirdi(1661). Erdel islerine karisan Avusturya'ya karsi baslatilan savasta Fazil Ahmet Pasa, Uyvar'i fethetti. Avusturya yapilan anlasmayla, Erdel ile Uyvar ve Neograt kalelerinin Osmanli hâkimiyetinde oldugunu kabul etti. Uzun süredir kusatilan, Venedik'in elindeki Girit, Kandiye Kalesi'nin düsmesiyle Osmanli hâkimiyetine girdi(1669). Lehistan'a yapilan sefer sonucunda Podolya da Osmanli topraklarina katildi (1676).

Büyük basarilara imza atan Fazil Ahmet Pasa'nin genç yasta ölmesi üzerine, IV. Mehmet, Köprülü'nün damadi Kara Mustafa Pasa'yi sadrazamliga getirdi(1676).

Kara Mustafa Pasa, Çehrin'i ele geçirdi (1678). Bu zaferden sonra, Ruslar, Dinyeper nehrinin saginda kalan topraklari Osmanlilara birakmak zorunda kaldiklari ilk anlasmayi Türklerle yapmistir (1681). Zaferlerin devami getirerek Osmanli'yi yeniden Avrupa'daki en genis sinirlara ulastirmak isteyen Kara Mustafa Pasa, Orta Macaristan'da, Katolik Avusturya'ya karsi isyan eden Protestan Macarlari himayesine aldi. Imre Tököli Osmanlilar tarafindan Orta Macaristan krali olarak tanindi. Mustafa Pasa, büyük bir orduyla Viyana'ya sefer düzenledi. Kanuni'nin ele geçiremedigi Avusturya'nin merkezi Viyana'ya karsi baslatilan bu ikinci sefer boyunca Osmanlilar hiçbir direnmeyle karsilasmadilar. 1683'te kusatma basladiginda, Avusturya imparatoru çoktan sehri terketmisti. Ancak kusatmanin uzun sürmesi, Lehistan ve Alman askerlerinin, sehrin imdadina yetismesiyle neticelendi. Iki ates arasinda sikisan Kara Mustafa Pasa, büyük bir bozguna ugradi. (12 Eylül 1683). Osmanlilar Belgrat'a kadar geri çekilmek zorunda kaldi. Viyana bozgunu, sadrazamin Belgrat'ta hayatina mal olmustu. Osmanli devletine karsi Avusturya, Lehistan, Malta, Venedik ve son olarak Ruslarin katildigi(1696) büyük bir ittifak olusturuldu. Osmanlilar dört cephede bu ittifaka karsi mücadele verdigi sirada, içte de huzursuzluk artmaktaydi. IV. Mehmet tahttan indirilmesiyle yerine II. Süleyman (1687-1691) , II.Ahmet (1691-1695) devirlerinde huzursuzluk devam etti. Bu dönemde yine bir Köprülüzade olan Fazil Mustafa Pasa, ordu ve maliyeyi düzene koymaya yönelik basarili icraatlerde bulunmus ise de ayni aileden Hüseyin ve Nu'man Pasalar, sadaret makaminda basari saglayamamislardi.

II. Mustafa (1695-1703), Viyana bozgunu ve ardindan gelen toprak kayiplarini önlemek amaciyla üç kez Avusturya'ya sefer düzenledi, ilk iki seferde kismen basari saglandiysa da son seferde Osmanli ordusu Zenta denilen yerde bozguna ugradi. Bunun üzerine Ingiltere'nin araya girmesiyle Osmanlilar, ittifak güçleriyle Karlofça Antlasmasi'ni imzalamak zorunda kaldi (26 Ocak 1699). 25 yil için geçerli olacak bu anlasma sonunda, Avusturya'ya Macaristan'in büyük bir bölümü ve Erdel, Venediklilere Dalmaçya kiyilari ve Mora, Lehistan'a ise Podolya ve Ukrayna birakiliyordu. Rusya ile yapilan üç yillik ayri bir anlasma ile de Azak Kalesi Ruslara terk ediliyor ve onlarin Istanbul'da daimî bir elçi bulundurmalari kabul ediliyordu. Karlofça Antlasmasi, Osmanlilarin toprak kaybiyla neticelen simdiye kadar imzaladiklari en agir anlasma idi.

I.Edirne Vakasi adi verilen bir ayaklanma ile Osmanli tahtina III. Ahmet geçirildi (1703-1730). Rusya bu dönemde hem Dogu Avrupa hem de Karadeniz istikametinde topraklarini genisletme gayesini gütmekteydi. Poltova yenilgisinden sonra Osmanlilara siginan Isveç Krali XII. Sarl, iki ülke arasinda yeniden bir savasin baslamasi için bir vesile oldu. Bu savas ile Osmanlilar, Karlofça'da kaybettikleri topraklari tekrar kazanma firsatini bulacakti. Nitekim Prut'ta sikistirilan Ruslar (1711), anlasma yaparak, Azak'i terk etmek zorunda kaldilar. Karadag'da isyan çikartan Venedik'e karsi açilan savaslarda ise isgal altindaki Mora kurtarildi. (1715). Bu basarilar üzerine, siranin kendisine geldigini düsünerek harekete geçen Avusturya, Osmanlilari yenilgiye ugrattilar.

Temesvar ve Belgrat düstü. Osmanlilar Pasarofça Antlasmasini imzalayarak (1718), Temesvar ve Belgrad ile birlikte Küçük Eflâk ve Kuzey Sirbistan'i Avusturya'ya birakti. Dalmaçya kiyilarindaki bazi kalelerin Venedik'e terki mukabilinde Mora muhafaza edildi. Osmanlilardin Balkanlar ve Orta Avrupa seferleri için staratejik bir mevkiide olan Belgrat'in düsmesi, agir sonuçlar dogurmustur. Avusturya, Belgrat'tan Balkan içlerine sarkmakta daha basarili olacaktir.

Lâle Devri:

Pasarofça Antlasmasi neticesinde ortaya çikan barisi iyi kullanmak isteyen Osmanlilar, artik Avrupa karsisinda savunma durumunda kalacagini anladigindan, Balkanlardaki sinir kalelerini tahkim etme, bölge halkini yaninda tutmak için vergileri azaltma siyaseti uygulamaya agirlik vermekteydi. Damat Ibrahim Pasa, Osmanlilara üstünlük kurmus olan Avrupa'yi her yönüyle tanimak için Avrupa baskentlerine elçiler göndertti. 1718-1730 yillari arasindaki bu dönem, sanatta lâle motifinin islenmesi sebebiyle "Lâle Devri" adiyla anilmaktadir. Bu dönemde matbaa açilmasi, çini ve kumas fabrikasi kurulmasi gibi bazi müspet yenilikler yapilmissa da, III. Ahmet ve saray çevresinin sasali eglenceleri ve harcamalari huzursuzlugu artirmaktaydi. Damat Ibrahim Pasa'nin, Iran'a karsi baslatilan savasta (1722) kesin netice alamamasi ve uzayan savas esnasinda Tebriz'in sadrazamin gizli emriyle Iran'a terk edildigi haberi, muhalefetin harekete geçmesine yetti.

Patrona Halil Ayaklanmasi'nin patlak vermesiyle bu dönem sona eriyordu. Damat Ibrahim Pasa ve yakinlariyla Sultan III. Ahmet asiler tarafindan katledildiler (1730)Bu olayin ardindan III. Ahmet'in yegeni I.Mustafa hükümdarliga getirildi. (1730-1754). Kafkaslardaki sinir olaylarini bahane eden Rusya, Kirim Tatarlarina karsi büyük bir saldiri baslatti. Azak ve Bahçesaray Ruslarin eline geçti (1739). Fransa'nin da tesvikiyle Osmanlilar, Rusya'ya karsi savas ilân etti. Rusya'nin yaninda savasa katilan Avusturya da, Eflâk ve Bogdan'a girmisti. Osmanlilar iki cephede de büyük basarilar kazandilar. Prusya, Fransa ve Isveç'in Osmanlilara yakinlasmasi, Osmanlilar karsisinda ummadiklari bir yenilgi tadan Rusya ve Avusturya'yi baris yapmaya zorladi. Bu savas sirasinda tekrar Osmanlilarin eline geçen Belgrat'ta bir anlasma imzalandi (18 Eylül 1739). Belgrat Anlasmasiyla, Avusturya, Pasarofça barisiyla elde ettikleri tüm topraklardan geri çekildiler. Ruslar da Azak'i terkederek bölgedeki kiyi ve deniz ticaretinin Osmanli gemileriyle yapilmasini kabul etti. Bu anlasma geçici de olsa Osmanlilarin toparlanmasini saglamistir. Savasta Türklerin tarafini tutan Fransa'yla, Kanuni döneminde taninan imtiyazlari genisleten ve süre tahdidi koymayan yeni bir kapitülâsyon antlasmasi imzalanmistir (1740). Damat Ibrahim Pasa zamaninda baslayan Iran savaslari Lâle Devri'nden sonra da devam etmekteydi. Ruslar, çöküs dönemine giren Safavilerin elindeki Azerbaycan ve Dagistan'i isgal etmislerdi.

Sirvan halkinin talebi üzerine Osmanlilar duruma müdahale etmis, iki ülke arasinda çikabilecek savas Fransa'nin araya girmesiyle önlenmisti. Rusya'nin kuzeydeki isgaline karsin Osmanlilar da Güney Azerbaycan'i topraklarina kattilar. Sah Tahmasp 1732'de Osmanlilar ile baris yapti. Bu durumu kabullenemeyen Afsar Nadir Bey, Sah Tahmasp'i devirerek kendi hâkimiyetini ilan etti (1736). Osmanlilar bazi topraklari Nadir Han'a birakmaya razi oldu. Her iki taraf için de yipratici olan bu uzun savaslar, Kasr-i Sirin antlasmasiyla çizilen sinirlarin aynen kabul edildigi 1746 anlasmasiyla son bulmustur.

I.Mahmut döneminde, basarili savaslarin yani sira, ordu içinde de yeni düzenlemelere gidilmistir. Aslen Fransiz olup Osmanli hizmetine girerek beylerbeyi olan Ahmet Pasa, Humbaraci Ocagi'ni kurarak (1734), bati savas tekniklerini burada hayata geçirmis idi. I.Mahmut'un üvey kardesi III.Osman'in (1754-1757) yerine geçen, amcaoglu III. Mustafa (1757-1773) zamaninda da ordu içerisinde bazi islahatlar devam ettirilmistir. Nitekim onun döneminde Tophane islah edilerek yeni ve güçlü toplar dökülmüs, donanma yenilenmistir. Ancak, Rusya ile baslayan harpler bu yeniliklerin yeterli olmadigini gösterecektir.

Gerileme Dönemi ve

Gerilemeyi Durdurdurma Çabalari

1764 yilinda Rusya, Osmanlilarin toprak bütünlügünü garanti ettigi Lehistan'i isgal etmis ve kaçan mülteciler Osmanli sinirini geçen Ruslar tarafindan katledilmistir. Bu olay üzerine Osmanli Devleti Rusya'ya savas ilân etmistir(1768). Ruslar, Baserabya ve Kirim'i isgal ettikleri gibi, Ingilizlerin de yardimiyla, Baltik filosonu Akdeniz'e göndererek, Mora Rumlarini isyana tesvik etmisler ve Çesme'de demirli Osmanli donanmasini gafil avlayarak, gemileri yakmislardir. Bu arada Misir'da da bir isyan hareketi baslamistir. Ruscuk ve Silistre önlerinde Osmanli kuvvetlerinin mevzii basarilar kazanmasinin ardindan II. Katerina, Lehistan isini halletmeyi plânladigindan Osmanlilarla anlasma yapmayi kabul etmistir. I.Abdulhamit'in (1773-1789) basa geçmesinden sonra imzalanan Küçük Kaynarca Antlasmasi ile (21 Temmuz 1774) Kirim Hanligi Osmanlidan kopartilarak sözde bagimsiz bir devlet olmus, Baserabya, Eflâk, Bogdan Osmanlilarda kalmis, ancak Azak ve Kabartay bölgesi Rus hâkimiyetine geçmistir. Ruslar bu anlasmayla Ingiltere ve Fransa'ya taninan kapitülâsyonlari da kazanmis ve her yerde konsolosluk açma hakkini elde ederek, Osmanlinin iç islerine karisabilecegi bir ortami kendine hazirlamistir. Nitekim 1783'te Kirim'i isgal ve ilhak eden Rusya, Karadeniz'e hâkim olarak, sicak denizlere inme politikasini gerçeklestirme yönünde büyük bir adim atmis, Ortadokslari himaye bahanesiyle de Balkanlardaki nüfuzunu kuvvetlendirmistir.

Rusya'nin nihaî amaci, Istanbul'u ele geçirerek Bizans'i yeniden diriltmek idi. Iste bu maksatla, Osmanli Devleti'ni taksim etmek üzere Avusturya ile gizli bir anlasma yapildi. Bu anlasmayi haber alan Osmanli Devleti, Prusya ve Ingiltere'nin de tahrikiyle Rusya'ya karsi savas açti. Halkin infialine neden olan Kirim'i geri almak Osmanlinin en büyük arzusuydu. Ancak bu savasa Rusya'nin müttefiki olan Avusturya'nin da katilmasiyla, Osmanlilar iki cephede birden mücadele etmek zorunda kaldilar(1788). Avusturya'ya karsi iki kez savas kazanildi. Belgrat ve Banat ele geçirildi. Ancak Rusya'ya karsi dogu cephesinde basari saglanamadi. Bu tarihlerde Osmanli tahtina III. Selim çikmisti (1789-1807). III. Selim Isveç ile bir anlasma yaparak Rusya'ya karsi bir müttefik kazanmisti. Ancak Rusya Bükres ile Küçük Eflâk'i almis, ardindan da Belgrat ve Bender düsmüstü. 1790'da Avusturya Imparatoru II.Joseph ölünce iç ayaklanmalar bas göstermis ve Fransiz ihtilalinin etkileri bu ülkede de hissedilmeye baslanmisti. Bunun üzerine yeni Imparator II.Leopold, Zistovi anlasmasini imzalayarak Osmanlilarla olan savasi sona erdirdi (1791). Bu anlasma mevcut statükoyu muhafaza eden maddelerden ibaretti. Rusya ile de, Ispanya'nin araciligiyla Yas Baris Antlasmasi imzalandi (1792). Rusya'nin savas sirasinda isgal ettigi yerlerden sadece Özi, anlasmayla verilmis oluyordu. Hem Avusturya hem de Rusya bu anlasmalarla, Fransa ve Lehistan'daki gelismelere dikkatlerini verirken, Osmanli Devleti de gerekli islahatlari yapmak için bir soluklanma zamani bulabilecekti.

19. y.y. Osmanli Devleti'nde Islahat Çabalari

Nizam-i Cedit

Iyi bir egitim görmüs olan III. Selim bu baris döneminden faydalanarak, devlet içinde, özellikle askerî alanda, islahatlar yapmak istiyordu. Bu maksatla, Nizâm-i Cedit adi verilen ilk islahat hareketiyle, yeni bir ordu kurdu(1793). Yeniçeri Ocagi'ni kaldiramayacagini bildiginden, öncelikle Nizâm-i Cedid denilen bu orduyu batili tarzda düzenleyip, basarisini kanitlamak gerekliydi. Ancak bundan sonra Yeniçeri Ocagi lagvedilebilirdi. Fakat kendileri aleyhine ortaya çikan gelismelerden endise duyan Yeniçeriler, bazi devlet adamlarini da yanlarina çekerek yeniliklere karsi çiktilar ve isyan ettiler. Üstelik bu arada Napolyon Bonapart, bir orduyla Misir'i isgale baslamisti (1798). Osmanlilar, Rusya, Ingiltere ve Sicilya'nin da menfaatlerine dokunan Fransiz isgaline karsi harekete geçti. Ehramlar savasiyla, Misir'i ele geçirip, kuzeye yönelen Bonapart, Akka'da Osmanli savunmasini geçemedi (1799). Kusatmayi kaldiran Napolyon geri dönerken, yerine biraktigi ordu komutanlari da maglûp edildiler. Neticede Fransizlar Misir'i terk etmek zorunda kaldi(1801). Fransa'yi barisa zorlayan önemli bir sebeplerden birisi de, Akdeniz'de Rus ve Türk donanmalarinin is birligi yapmalari, Ingiltere'nin Fransiz savas ve ticaret gemilerini taciz etmesiydi. Fransa'nin Akdeniz ve Orta Dogu'daki ticarî menfaatlerinin zedelenmesi onlari barisa zorlamaktaydi.

1802'de imzalanan anlasmayla Fransa bölgede yine ticaret yapma güvencesi almis ve kapitülâsyon hakkini elde etmistir. Bu olayi bahane ederek Akdeniz'e inen Rus donanmasi, Osmanli donanmasiyla birlikte Fransa'nin elindeki bazi adalari ele geçirmis idi. Fakat halk, ebedî düsman olarak gördügü Rusya ile is birligi yapilmasina büyük tepki göstermis ve bunun sonunda III. Selim'e ve islahatlarina karsi cephe genislemisti. Üstelik Napolyon'un, Orta Dogu'da Araplara yönelik propagandasinin da etkisiyle bölgede bazi isyanlar çikmisti. Böylece Bulgaristan ve Sirbistan'da çikan isyanlara bir de Suriye'de ve Hicaz'da çikan isyanlar eklenmis oluyordu. Vehhabiler ayaklanarak, 1803-1804'te Mekke ve Medine'yi ele geçirmislerdi. Osmanlilarin tekrar Fransa ile yakinlasmalari, Ingiliz ve Ruslari harekete geçirmis ve sonunda Rusya Eflak ve Bogdan'i isgal etmisti. Bu savas sürerken Nizâm-i Cedit'in Rumeli''ye de kaydirilmasindan memnun olmayan isyancilar Sehzade Mustafa'nin tahrik ve tesvikiyle birleserek Ikinci Edirne Vak'asi denilen büyük bir ayaklanma baslatmislardi (1806). Neticede Istanbul'da patlak veren Kabakçi Mustafa Isyani III. Selim'in sonunu hazirladi. Saraya giren isyancilar III. Selim'i tahttan indirerek yerine IV. Mustafa'yi tahta geçirdiler (29 Mayis 1807). Nizâm-i Cedid lagvedildi. Fakat III.Selim'e bagli olan Ruscuk bayraktari Mustafa, yenilik taraftarlariyla birleserek, karsi darbede bulundu. Amaci III. Selim'i yeniden tahta çikarmakti. IV. Mustafa'nin, sabik padisahi öldürttügünün ögrenilmesi üzerine, kardesi II.Mahmut basa geçirildi (28 Temmuz 1808).

Alemdar Mustafa Pasa sadareti üslenerek, III. Selim'in baslattigi islahatlari devam ettirmeye çalisti. Nizâm-i Cedit'i, Sekbân-i Cedit adi ile yeniden canlandirdi. Ancak ulemayi ve yeniçerileri memnun edemeyen Alemdar Mustafa Pasa, 1809'da çikan bir isyanda öldü.

II.Mahmut ve Islahat Hareketleri;

II. Mahmut devri (1808-1839), hem gerçeklestirilen yenilik hareketleri ile hem de etnik ve siyasî isyanlariyla Osmanli Devleti'nin yol ayrimina girdigi bir dönemi ifade eder. II.Mahmut, öncelikle orduyu bastan asagi düzenlemek ile ise basladi. Yeniliklere karsi çikan Yeniçeri Ocagi bir nizamname ile ortadan kaldirildi. Vak'a-yi Hayriye olarak adlandirilan bu köklü degisiklikle (15-16 Haziran 1826), yeni bir ordu olusturuldu. Ancak yeniçeriler bu düzenlemeye boyun egmeyerek isyan ettiler. Sadrazam'in sarayini basan yeniçeriler sadrazamin ve islahatçilarin baslarini istediler. Ancak At Meydani'nda toplanan yeniçeriler dagitildi, ocaklari bombalandi. Böylece Avrupa tarzinda yeni bir ordunun kurulmasi yönündeki en büyük engel ortadan kaldirilmis oluyordu. II. Mahmut hükûmet teskilâtinda da degisikliklere giderek kabine ve nezaret (bakanlik) usulünü benimsedi. 1836 yilinda Dahiliye ve Hariciye Nazirliklari kuruldu. Avrupa devletleri ile A.B.D ile ticarî anlasmalar yapildi. Iktisadî ve adlî sistemde degisikliklere gidildi. Avrupa tarzinda egitim veren rüstiyeler, Harbiye ve Tibbiye okullarinin açilmasi vb. gibi egitim alaninda da islahatlar gerçeklestirildi.

Fakat, kimi seklî, kimi öze yönelik bu yenilikler devletin içinde bulundugu zorluklari asmasina yetmedigi gibi, Osmanli cografyasindaki parçalanma II.Mahmut döneminde daha da hissedilir hale geldi.

Sirp ve Yunan Isyanlari; Fransiz Ihtilâli'nin getirdigi milliyetçi fikirlerle temellendirilen ancak, daha ziyade arkasinda Rusya ve diger Avrupa devletlerinin tesvik ve tahriki olan etnik ve mahallî isyanlar bu dönemde alevlendi. III.Selim zamaninda isyan eden Sirplar, 1812 Bükres Antlasmasi ile bazi imtiyazlar almalarina ragmen, yeniden ayaklandilar. Yeniçeri Ocaginin kaldirildigi tarihlerde Sirplarla kismî bir anlasmaya varildi. Ancak 1830'da bir hatt-i serif ile Sirbistan'in Osmanli hâkimiyetinde bir prenslik olarak varligi kabul edildi. Rusya'nin XIX. yüzyila girerken Osmanliya karsi sürdürdügü savaslarin altinda Balkanlari ve özellikle Rumlari Osmanli Devleti'nden koparmak yatiyordu. Nitekim Odessa'da yeniden örgütlendirilen Etnik-i Eterya adli cemiyetin baskanligina Yunan Isyani sirasinda Çar I.Alexsandre'in yaveri Prens Ipsilanti getirilmisti. Yapilan plana göre Yunanistan, Yanya ve Tuna civarinda isyanlar çikarilacakti. Ipsilanti 1821'de Romanya'ya geçerek Ortodokslari ayaklandirmaya çalisti fakat basarili olamadi. Çar, Türklere yenilerek Macaristan'a kaçacak olan Ipsilanti'yi desteklemekten vazgeçti. Bu sirada Mora'da da Patras baspiskoposu isyan etmisti (25 Mart 1821). 1822'de Yunanlilar bagimsiz olduklarini ilân ettiler, Mora'da ve adalarda çok sayida Türk'ü katlettiler. Rusya ve Avrupa bu isyani gayriresmî yollardan desteklemekteydiler.

Girit ve Mora valiliginin kendisine verilmesini II.Mahmut'a kabul ettiren Mehmet Ali Pasa bu isyani bastirmakla görevlendirildi. 1822'de Girit'e, 1824-25'te Mora'ya girildi. Bu gelisme karsisinda Rusya, Fransa ve Ingiltere aralarinda anlasarak (1827), Yunanistan'in özerk bir prenslik olarak kabul edilmesi hususunda Osmanlilari sikistirmak istediler. Türkler bu olayi iç islerine müdahale olarak kabul edip, teklifi reddetti. Bunun üzerine Osmanli ve Misir donanmasi Navarin'de, bir kaza sonucu(!), yok edildi. Üç ülkeyle iliskiler kesildi ve 1828'de Rusya, müttefiklerinin destegiyle Osmanli Devleti'ne savas ilân etti. Rus ordusu doguda Erzurum'u ele geçirdi. Batida ise Edirne isgal edildi. Padisah, Prusya, Fransa ve Ingiltere elçilerini araya sokarak, Londra Protokolünü kabul edecegini bildirdi. Böylece Edirne Antlasmasi(1829) ve ardindan Londra Konferansi (1830) imzalandi. Antlasma ile Prut iki ülke arasinda sinir oluyor, Eflâk, Bogdan ile Sirbistan'in özerkligi kabul ediliyordu. Girit'in Osmanlilarda kalmasi sartiyla Yunanistan'in bagimsizligi da tasdik ediliyordu.

Mehmet Ali Pasa Isyani ve Misir Meselesi; Mora'nin elden çikmasiyla, oglu Ibrahim'in Mora valisi olma ümidini kaybeden Misir Valisi M.Ali Pasa, II.Mahmut'tan, yardimlarina karsilik, Suriye'nin idaresini istedi. Bu istegin reddedilmesi üzerine M.Ali Pasa harekete geçti ve Filistin ile Suriye'ye girdi (1831). Akka ve Sam, oglu Ibrahim tarafindan ele geçirildi. Ibrahim Pasa, kisa zamanda Anadolu'ya kadar ilerledi.

Konya yakinlarindaki savasta Osmanli ordusunu yenilgiye ugratti. Her birinin ayri hesabi oldugu büyük devletler, telâslanarak araya girmek istediler. Fransa ve Ingiltere'nin anlasamamasi üzerine, Rusya durumdan faydalandi. Zor durumdaki II.Mahmut, Rus ordusunun ve donanmasinin Istanbul yakinlarina gelmesine müsaade etti. Rusya'nin kârli çikmasindan endiselenen Fransa ve Ingiltere, II.Mahmut ile anlasma yapmasi için M.Ali Pasa'ya baski yaptilar. Neticede Kütahya Antlasmasi imzalandi (1833). Bu anlasmayla, Mehmet Ali Pasa, Misir ve Girit'ten baska Sam ve oglu Ibrahim de, Cidde valiligi yani sira Adana'yi uhdelerine alacaklardi. Rusya, yardimlarina karsilik II.Mahmut ile Hünkar Iskelesi Antlasmasi diye bilinen bir anlasma yaparak, Istanbul'daki durumunu kuvvetlendirmeyi basardi (1833). Anlasmaya göre Osmanli Devleti'nin toprak bütünlügünün garantisi ve gereginde Osmanlinin yardimina kosulmasi karsiliginda Rusya, Bogazlarin bütün yabanci savas gemilerine kapatilmasini kabul ettiriyordu. II.Mahmut, Kütahya anlasmasindan memnun degildi. Bu sebeple M.Ali Pasa'ya karsi yeniden harekete geçti. Fakat Osmanli ordusu Nizip'te bir kez daha yenildi (1839). Üstelik Kaptan Pasa, Osmanli donanmasini Misir'a teslim etmisti. Bu arada II. Mahmut ölmüs ve yerine I.Abdulmecit geçmisti (1839-1861). Misir Meselesi'nin Çözümü ve Bogazlar Meselesi; Rusya'nin Hünkar Iskelesi Antlasmasina dayanarak duruma tek basina müdahale etmesini uygun bulmayan Ingiltere ve Fransa yeniden devreye girdiler. Avusturya ve Prusya'nin da katilmasiyla Londra'da bir konferans toplandi (1840).

Toplantida Mehmet Ali Pasa'nin veraset yoluyla Misir valiligine sahip olmasi karsiliginda, Suriye'den ve elinde tuttugu Osmanli donanmasindan vazgeçmesi istendi. Konferans kararlarini M.Ali Pasa'nin tanimamasi üzerine Ingiltere Suriye limanlarini donanmasi ile topa tuttu. Nihayet M.Ali Pasa durumu kabul etti. I.Abdulmecit de iki ferman yayimlayarak onun valiligini onayladi. Ardindan Ingiltere kendileri aleyhine olan Hünkar Iskelesi Antlasmasi'nin yürürlükten kaldirilmasini öngören uluslararasi bir konferansa ev sahipligi yapti. Londra Antlasmasi ile (Temmuz 1841), Istanbul ve Çanakkale bogazlari'nin baris zamaninda savas gemilerine kapali tutulmasinin kararlastirildigi bir Bogazlar Sözlesmesi imzalandi. Böylece Ingiltere, Rusya'nin elinden inisiyatifi almis oluyordu.

Tanzimat Dönemi

Daha önceleri gerçeklestirilmeye çalisilan Islahat Hareketleri, Osmanli Devleti'nin kendi iradesiyle uygulamaya çalistigi, içte ve distaki basarisizliklarini önlemeye yönelik yenilikleri ifade etmekteydi. Ancak Avrupa ve Rusya'nin mütemadiyen iç islerine müdahale etmesi, Osmanli Devleti'ni, kendi inisiyatifi disinda, yeni tedbirler almaya zorlamaktaydi. Özellikle gayrimüslim unsurlari bahane eden devletlerin müdahalelerine firsat vermemek için idarî ve hukukî düzenlemelere gidilmesi düsünülmekteydi. Hariciye Naziri Mustafa Resit Pasa'nin hazirladigi düzenlemeler, I.Abdülmecit tarafindan tasdik edilmisti. 3 Kasim 1839'da I.Abdülmecit "Gülhane Hatt-i Hümayunu"nu ilan ettirdi.

Bu fermanda, dini ve irki ne olursa olsun Osmanli tebaasindan olan herkesin esit olmasi, herkesin yasalara göre yargilanmasi, varligi ölçüsünde vergilendirilmesi ve askerlik süresinin 4-5 yili geçmemesi gibi hükümler yer aliyordu. Ayrica Osmanli Devleti bu dönemde Avrupa tarzina öykünen idarî düzenlemelerde de bulundu. Bu sekilde Avrupa devletlerinin en azindan bazilarinin, Osmanli Devleti'nin toprak bütünlügüne saygisinin kazanilmasi hedeflenmekteydi. Fakat gelisen siyasî olaylar, bunun o kadar kolay olmayacagini gösterecektir.

Sark Meselesi ve Kirim Savasi;

Tanzimat döneminde nispeten saglanan baris ortami, Rusya'nin müdahalesiyle tekrar bozulmaya basladi. Balkanlarda panislavist bir politika izleyen Rusya, ayni zamanda "Kutsal yerler sorunu"nu ortaya atarak, dogrudan dogruya Osmanli Devletinin varligini hedef almaktaydi. Avrupalilar tarafindan "Sark Meselesi", önceleri Osmanli Devleti'nin toprak bütünlügünün saglanmasi seklinde düsünülürken, daha sonra bu topraklarin paylasimi sorunu hâline dönüstürüldü. Çünkü Osmanli Devleti artik bir "hasta adam" idi. Ancak R.Mantran'in da ifade ettigi gibi, hasta, kendisini iyilestirmeyi amaçlamayan doktorlarin insafina kalmisti. Onlar, Avrupa'nin hasta adaminin mirasini paylasma telâsindaydi.

Küçük Kaynarca antlasmasi'ndan sonra Osmanli topraklarindaki Ortodokslar'in haklarini koruma rolünü üstlenen Rusya, Kudüs merkezli "kutsal yerler"in korunmasi ve idaresi hususunu da gündeme getirdi. Fransizlarla imzalanan kapitülâsyonlarda, Lâtin din adamlarina Kudüs Kilisesi üzerinde bazi haklar taninmisti.

1808'den itibaren Rusya'nin baskilari neticesinde onlarin yerini Ortodoks papazlar almaya basladi. Fransa'nin ve Rusya'nin 1850-51'de Bab-i Ali'ye bu durum hakkinda yaptiklari müracaatlar, kurulan komisyonlarda degerlendirildi ve bazi kararlar alindiysa da hiçbirini memnun edemedi. Bunun üzerine Çar I.Nikola, Ingiltere'ye Osmanli Devleti'ni aralarinda paylasmayi teklif etti ve Ingilizlerin sessizligini korumasi üzerine de askerlerini Baserebya ve Lehistan'a çikartti. Rus elçisi Mençikof'un asiri tavizler içeren teklifini reddeden I.Abdülmecit, Ingilizlere yakin olan Mustafa Resit Pasa'yi sadrazamliga getirdi. Ruslar 26 Haziran 1853'te, Prut'u geçerek, Eflâk ve Bogdan'i istilâ ettiler. Osmanli Devleti, Fransa ve Ingiltere ile ittifak anlasmasi imzaladi. Bu ittifaka Avusturya ve Italyan birligini kurmaya çalisan Piyemento hükûmeti de katildi. Ittifak donanmasi Çanakkale'de mevzilenmisti. Durumdan endiselenen Rusya, askerlerini geri çekmeye basladi. Müttefikler, Rusya'nin Karadeniz'deki gücünü ortadan kaldirmak için, Kirim'a yöneldiler. Ruslarin en büyük üssü olan Sivastopol, bir yil süren bir kusatmanin ardindan ele geçirildi (1855). Bu sirada tahta oturan II.Alexandre, baris yapmayi kabul etti. Müttefiklerin yani sira Prusya'nin da katildigi Paris Antlasmasi ile (30 Mart 1856), taraflar isgal ettikleri bölgelerden çekilecek, Osmanlilarin toprak bütünlügü ve Bogazlarin statüsü, Avrupa'nin "kefilligi" altinda korunacakti. Osmanlilarin Avrupa Konseyi'ne dahil edilmesi karsiliginda ise, sultan yeni bir islahat fermani irat edecekti. Bu madde ve Karadeniz'in tarafsizliginin kabulü, savasin galibi durumundaki Osmanlilardin aleyhine idi. Nitekim, Eflâk ve Bogdan'in birlesmesi ve Sirbistan'a yönelik yeni haklar da Paris Antlasmasiyla tescil edilmisti.

Islahat Fermani

Henüz Kirim Savasi sürerken, Viyana'da bir araya gelen Ingiltere, Fransa ve Avusturya, Hristiyanlarla Müslümanlar arasindaki farkliliklarin her alanda ortadan kaldirilmasini öngören bir fermani sultanin yayimlamasini, baris için ön sart kosmuslardi. Paris Antlasmasi müzakere edilirken, müttefiklerin bu istekleri I.Abdülmecit tarafindan yerine getirildi ve Islahat Fermani ilân edildi (18 Subat 1856). Tanzimat'la kabul edilen hususlarin esas alindigi bu fermanla, Müslümanlarla Hristiyanlar arasinda esitlik saglandigi Avrupa'ya garanti edilmis oluyordu. Ayrica iç hukuk alaninda ve ticaret hukukunda da yenilikler getiriliyor, Ceza ve medenî hukukun bir bölümü, dinî esaslardan arindiriliyordu. Aslinda Tanzimat süreciyle baslayan bu degisiklikler, idari yapilanmada da kendisini hissettirmistir. 1868'de Sura-yi Devlet ve Divan-i Ahkam-i Adliye kurularak buralarda hem Hristiyanlar hem de Müslümanlar görevlendirilmistir. Islahat Fermani ile getirilen düzenlemelerin uygulanmasi daha çok I.Abdülaziz'in tahta çikmasi (1861-1876) ile gerçeklesebilmistir.

Paris Antlasmasina imza koyan devletler, anlasma maddesinde de yer aldigi için Islahat Fermani'ni, Osmanli Devleti'ne müdahale etmede bir koz olarak kullanmislardir. Nitekim Fransa, Dürzilerin Katolik Marunilere saldirmasini bahane ederek Lübnan'a asker çikarmis ve 1871'e kadar orada kalmistir. Karadag'da çikan bir anlasmazlik yine büyük devletlerin araciligi ile halledilmistir (1862). Güçlü devletler tarafindan tesvik ve tahrik edilen Balkanlardaki Hristiyan topluluklari, çikardiklari isyanlar bastirilsa dahi, Osmanli Devleti'nden yeni haklar elde etmeyi basaracaklardir. Örnegin Sirplar ve Bulgarlar yeni haklar elde etmis, Eflâk ve Bogdan'in Romanya adi altinda birlesmeleri kabul edilmistir. Muhtariyet haklari genisletilen Misir'da, Ingiliz-Fransiz nüfuz mücadelesi kizismis, III. Napolyon'un tesebbüsü üzerine, Abdülaziz istemedigi hâlde Süveys Kanali projesini kabul etmek zorunda kalmis ve kanal 1869'da büyük bir törenle açilmistir.

I.Mesrutiyet Dönemi

Avrupa devletleri ve özellikle Rusya'nin kiskirttigi topluluklar, bagimsizliklarini ilân etmek için harekete geçmekteydiler. 1866'da Girit Isyani çikti. Yunanistan'a baglanmak amaciyla baslayan isyan bastirilmasina ragmen, Avrupa devletleri araya girerek sultanin Girit'e yeni bir statü vermesini sagladilar (1868). Rusya tarafindan olusturulan komitalar vasitasiyla Bulgarlar ayaklandirildi. Onlara da genis haklar verildi (1870). Fakat bununla yetinmeyen Bulgarlar, Bosna ve Hersek'teki karisikliklarin ardindan yeniden ayaklandilar (1875-76).

Bulgar isyani sert biçimde bastirildi. Fakat bu sirada Genç Osmanlilar, Abdülaziz'e baslattiklari muhalefeti, mücadeleye dönüstürdüler. Nihayet Mithat Pasa'nin öncülügündeki yenilikçi idareciler Abdülaziz'i tahttan indirerek yegeni V.Murat'i basa geçirdiler(30 Mayis 1876). Ancak hastaligi sebebiyle üç ay sonra o da tahttan indirilerek, Kanun-i Esasi'yi ilân edecegini beyan eden kardesi II.Abdülhamit Osmanli tahtina çikarildi.

Bu arada Rusya'nin Osmanli Devleti'ne baski kurmasini kendi menfaatine aykiri gören Ingiltere, Balkanlardaki bunalimi görüsmesi için Istanbul'da uluslar arasi bir konferans toplanmasini saglamisti. Istanbul Konferans çalismalarini sürdürürken II.Abdülhamit Mesrutiyet'i ilân etti (23 Aralik 1876). Kurulacak Meclis-i Mebusan'da bütün topluluklar temsil edilebilecekti. Parlâmenter monarsi, Istanbul Konferansi'nin toplanis sebebini tamamen ortadan kaldirmasina ragmen, konferansa katilan devletler, Balkan topluluklarinin bagimsizliklarini istediklerinden bir sonuca varilamadi. Osmanli Devleti'nin çagrilmadigi Londra'da toplanan bir baska konferansta, büyük devletler isteklerini tekrarladilar. Rusya, Osmanli Devleti'ne alinan kararlari kabul ettirmek için savas ilân etti.(Nisan 1877). Tarihimizde "93 Harbi" diye bilinen 1877-1878 Osmanli Rus Harbi, askerî ve siyasî bakimdan önemli sonuçlar dogurmustur.

Kanun-i Esasi'nin kabulü ile açilan Genel Meclis, padisah tarafindan seçilen Ayan Meclisi ve halk tarafindan seçilen Mebusan Meclisi'nden ibaretti. Londra Konferansi'ndan önce çalismaya baslayan bu meclis, hükûmet tarafindan sunulan teklif ve kanun tasarilarin karara baglayarak ilk dönem çalismalarini tamamlamisti. Ancak 93 Harbi'nin sürdügü sikintili zamanlarda meclisteki azinlik mebuslari çalismalari sekteye ugrattigi gibi, bunalimin artmasini da sagliyorlardi. Nitekim Gazi Osman Pasa'nin büyük bir kahramanlik göstererek 5 ay savundugu Plevne'yi asan Ruslar, Yesilköy'e kadar ilerlemislerdi. Dogu'da ise ancak Erzurum önlerinde durdurulmuslardi. Meclis savasin gidisatindan hükûmeti ve padisahi sorumlu tutarak, siyasî tansiyonu yükseltmekteydi. II. Abdülhamit, devletin ileri gelenleri ve bazi mebuslarla yaptigi toplantidan bir sonuç alamayinca, Kanun-i Esasi'nin kendisine verdigi yetkiyi kullanarak, etnik yapisinin karisikligi sebebiyle çalismalari aksayan meclisi kapatti (14 Subat 1878). Bu I.Mesrutiyet'in sonu demekti.

Berlin Kongresi ve Balkanlardaki Gelismeler; Istanbul önlerine kadar gelmis olan Rusya ile Yesilköy (Ayastefanos) Antlasmasi imzalandi (3 Mart 1878). Bu anlasmayla, sözde Osmanli'ya bagli Dobruca, Dogu Makedonya ve Trakya'yi içine alan Büyük Bulgaristan Prensligi kuruluyor; Romanya, Sirbistan ve Karadag bagimsizliklarina kavusuyordu. Ancak, Rusya'nin genislemesinden rahatsizlik duyan Avrupa devletlerinin araya girmesiyle bu anlasma hükümleri yürürlüge giremedi.

Ingiltere donanmasini harekete geçirdi. Osmanli Devleti ile yaptigi bir anlasmayla Kibris'a yerlesti ( 4 Haziran 1878). Araya giren Bismark, ülkesinde bir konferansa ev sahipligi yaparak hem muhtemel bir savasi önlemek hem de Almanya'nin menfaatlerini korumak istiyordu. Nitekim Osmanli Devleti, Ingiltere, Fransa, Avusturya, Almanya, Italya ve Rusya'nin da katildigi Berlin Kongresi 13 Temmuz 1878'de imzalanan bir anlasmayla son buldu. Bu anlasma, artik Rusya'nin yani sira, diger devletlerin de parçalamaya çalistiklari Osmanli'dan, kendi paylarini alma anlasmasiydi. Berlin ve Ayestafanos antlasmalarinda öngörüldügü gibi, Sirbistan, Karadag ve Romanya'nin bagimsizligi onaylandi. Bulgaristan üç bölüme ayrildi. Bulgaristan Prensligi haricinde müstakil bir Dogu Rumeli eyaleti olusturuldu. Girit'in statüsüne benzer bir statüyle Makedonya, Osmanli Devleti'nin elinde kaldi. Yunanistan Tesalya ve Epir'in bir bölümünü aldi. Bosna-Hersek, Avusturya tarafindan isgal edildi. Rusya, Kars, Ardahan ve Batum'a sahip oldu. Berlin Kongresi, büyük devletlerin Osmanli Devleti'ni paylasma ve ortadan kaldirma arzularinin bir neticesi idi. Balkanlarda büyük devletlerin inisiyatifiyle ortaya çikan küçük devletçikler, bölgede o dönemden günümüze kadar ulasan siyasî ve etnik çatismalarin piyonlari olmaktan öteye gidemediler. Nitekim Avusturya'nin ve Rusya'nin Balkanlarda nüfuzlarini artirmalari, Balkan Savaslari ve I.Dünya Savasi'nin çikmasina yol açacaktir.

Berlin Kongresi'nin sonuçlari kisa zamanda ortaya çikmaya baslamisti.

Balkanlardan bir pay alamayan Fransa, önceden nüfuz sahasina dahil ettigi Cezayir ile Tunus arasindaki sinir problemini bahane ederek, Tunus'u isgal etti (1881). Fransa ile Ingiltere arasinda çekismeye sahne olan Misir'da, Hidiv Ismail Pasa'ya karsi baslatilan bir askerî ayaklanma ile ortaya çikan durum Istanbul'da görüsülürken, Ingilizler Iskenderiye'yi topa tuttu. Osmanlilarin karsi çikmalarina ragmen Ingilizler Misir'i ele geçirdiler(1882). Bulgaristan Prensligi, Dogu Rumeli'de çikan isyani degerlendirerek (1885), bölgeyi kontrolü altina aldi. Osmanli Devleti Rusya'nin baskisi sonunda, Kircaali ve Rodop disindaki Dogu Rumeli Valiligi'nin Bulgar Prensligi'nin idaresine geçmesini kabul etmek zorunda kaldi (1886). Ikinci Mesrutiyet'in ilâni sirasinda ise Bulgarlar bagimsizliklarini ilân ettiler (1908). Bulgar, Yunan ve Arnavutlarin hak iddia ettigi Makedonya'da çikan olaylar Osmanli kuvvetleri tarafindan bastirildi. Fakat, Rusya ve Avusturya devreye girerek Osmanli hâkimiyetindeki Makedonya'da, ülkelerinden iki gözlemcinin görev yapmasini sagladilar (1893). Megalo Idea adini verdigi Bizans'i diriltme çabasindaki küçük Yunanistan, 1896'da çikan isyani bahane ederek Girit'i ilhaka yeltendi (1896). Osmanlilar Dömeke Meydan Savasi ile Yunanlilari büyük bir bozguna ugrattilar (1897). Fakat Rusya ve Avrupa devletlerinin müdahalesi ile Istanbul'da toplanan bir konferans ile Girit'te valiligine Yunan kralinin oglunun getirildigi özerk bir yönetim kurulmasi, adanin fiilen Yunanistan'a birakilmasi anlamina geliyordu.

93 Harbi'nden sonra sun'i bir Ermeni Meselesi ortaya çikarilmisti. Osmanli Devleti'ne bagliliklari sebebiyle "millet-i sadika" olarak adlandirilan Ermeniler, önceleri Dogu Anadolu'yu ele geçirmek isteyen Rusya ve ardindan Ingiltere tarafindan kullanilmaya basladilar. Hinçak ve Tasnak tedhis örgütlerini kurarak, Istanbul ve tasrada terör yaratan bazi Ermeniler özellikle Ingilizler tarafindan destekleniyorlardi. Dogu'da hiçbir zaman çogunluk olamayan Ermenilere kurdurulacak bir devlet ile Rusya Akdeniz ve Orta Dogu'ya sizabilecekti. Ingiliz himayesindeki bir Ermeni devleti ise aksine bunu önleyebilirdi. Her iki tarafinda kullandigi Ermeniler 1889'dan itibaren tedhise basladilar. Van, Erzurum ve Bitlis'te çikan olaylar bastirildi. Ardindan baskentte Osmanli Bankasi'na kanli bir baskin yaparak bankayi isgal ettiler. II.Abdülhamit'e yönelik bir suikast tesebbüsünde bulundular. I.Dünya Savasi ve Istiklal Harbi yillarinda da Ermeniler devlet aleyhine faaliyetlerini devam ettirmislerdir.

II. Mesrutiyet Dönemi

I.Mesrutiyet'in kaldirilmasindan sonra II.Abdülhamit içte ve dista meydana gelen olumsuz gelismelerin de etkisiyle, kati bir yönetim sergilemeye baslamisti. Mesrutiyet taraftarlari da buna karsilik muhalefetlerinin dozunu artirmislardi. Osmanlilik fikrinin temsilcisi olan Sadrazam Midhat Pasa 1881'de ölüm cezasina çarptirilmis, sonra affedilerek, Arabistan'a sürgüne gönderilmis ve 1883'te öldürülmüstü.

Ali Suavi, Ziya Pasa ve Namik Kemal gibi kisiler de sultan tarafindan bertaraf edilmislerdi. Ancak devletin içinde bulundugu güç durum onlarin baslattigi muhalefetin güçlenerek büyümesine zemin hazirlamaktaydi. Balkanlardaki çalkantilarin yani sira Osmanli Devleti iktisadî açidan da çok zor durumda idi. Devlet iç ve dis borçlarini kapatabilmek için batililarin elindeki Osmanli Bankasi ile malî bir anlasma imzalamak zorunda kalmisti (1879 ve 1881). Buna göre banka mali yardimlari karsiliginda, devletin bazi gelirlerini devraliyordu. Ingiliz ve Fransizlarin kontrolünde bu maksatla kurulan Düyun-i Umumîye Idaresi Osmanli ülkesini âdeta bir sömürge hâline getirecektir.

Genç Türkler veya Jön Türkler adi verilen ve yurt disinda ve içinde faaliyet gösteren Mesrutiyet taraftarlari, Istanbul'da Ittihad-i Osmani dernegini kurmuslar ve bu dernek 1894/95'te Ittihat ve Terakki Cemiyeti adini almisti. Selanik'te Enver ve Niyazi Pasalar gibi subaylarin da katilmasiyla güçlenen Ittihatçilar, Osmanli devletini ancak Kanun-i Esasî'nin yeniden kabulünün kurtarabilecegini düsünüyorlardi. Kolagasi Niyazi Bey ve ona katilan Enver Bey'in Resne'de isyan ederek daga çikmalari ve Rumeli'de halk tarafindan büyük bir destek bulmalari üzerine II.Abdülhamit anayasayi yürürlüge koyarak II.Mesrutiyet'i ilân etti ((23 Temmuz 1908).

17 Aralik 1908'de meclis yeniden açildi. Yapilan seçimlerde Ittihat ve Terakki Firkasi büyük bir basari saglamisti. Ancak bu gelismeler esnasinda Bulgaristan bagimsizligini elde etmis ve Girit meclisi Yunanistan'a ilhak karari almisti.

Isgal altindaki Bosna Hersek ise Avusturya tarafindan fiilen ilhak edilmisti (5 Ekim 1908) Millî bir politika izlemeyi amaçlayan Ittihatçilar, olumsuz gelismelerin de etkisiyle gittikçe otoriter bir idare olusturmaya baslamislardi. Bundan faydalanmak isteyen Mesrutiyet aleyhtarlari, bazi Avrupa devletlerinin de kiskirtmasiyla isyan ettiler. Istanbul'daki Avci Taburlari'nin 13 Nisan 1909'da baslattiklari isyan sirasinda pek çok Ittihatçi öldürüldü. II.Abdülhamit olaylari önleyemedi. Bunun üzerine Mahmut Sevket Pasa komutasindaki ordu Selanik'ten yola çikti. Harekat Ordusu adi verilen bu ordunun kurmay baskani Mustafa Kemal idi. Harekat Ordusu, kisa sürede duruma hâkim olarak isyani bastirdi. Isyandan sorumlu tutulan II.Abdülhamit, seyhülislâmdan alinan fetva ile meclis tarafindan tahttan indirildi (27 Nisan 1909) ve kardesi V. Mehmet Resat yerine getirildi. V.Mehmed (1909-1918) devlet idaresinde inisiyatifi Ittihatçi hükûmete birakmisti. Yeni iktidar zamaninda da felâketler birbirini takip etti. Osmanli Devleti hizla dagilma devrine girmekteydi.

Trablusgarp Savaslari

Osmanlilarin iç isleri ve Balkanlardaki gelismelerle ugrasmasini firsat bilen Italyanlar, Avusturya'nin Bosna-Hersek'i ilhak etmesi (1908), Arnavutlarin isyani (1910) gibi olaylardan da cesaretlenerek, pastadan pay alabilmek için Trablusgarp'a asker çikardi. (Eylül 1911). Italyan donanmasi denizden, Ingilizler ise Misir'i ellerinde bulundurdugundan karadan, Osmanlilarin bölgeye asker göndermesini imkânsiz hâle getirmisti. Bu sebeple Osmanli hükûmeti gizlice Türk subaylarini bölgeye göndererek mahallî bir direnisi örgütleme yolunu seçmisti. Derne ve Tobruk'da Mustafa Kemal, Bingazi'de ise Enver Pasa Italyanlara karsi büyük basarilar kazandi. Savasi kazanamayacagini anlayan Italya, Osmanlilari barisa zorlamak için Oniki Ada'yi isgal etti. Ancak bundan ziyade Balkanlarda baslayan savas Osmanlilarin barisi imzalamaya zorladi. Usi Antlasmasi ile Italyanlar isgal ettikleri yerleri muhafaza ettiler (1912)

Balkan Savaslari

Türk-Italyan Savasi'nin basladigi sirada Balkan devletleri aralarindaki anlasmazliklari bir tarafa birakarak, Osmanli Devleti'ne karsi bir ittifak olusturdular. Rusya'nin mimarliginda gerçeklesen Bulgar-Sirp ittifakina daha sonra Yunanistan ve Karadag da katildi (1912). Karadag ile baslayan savasa 18 Ekimde diger Balkan devletleri de istirak etti. Bu sirada Osmanli askerleri, subaylarin bir kisminin politik çekismelerle mesgul olmasindan dolayi daginik bir hâldeydi. Bunun sonucunda Balkan devletleri, Osmanlilar karsisinda kendilerinin de beklemedigi bir zafer kazandilar. Yunanlilar Ege adalarini ele geçirdiler. Sirplar Kumanova'da üstünlük sagladilar. Sirplarin denize çikmalarini önlemek için Avusturya'nin destegi ile Arnavutluk bagimsizligini ilan etti (28 Kasim 1912).

Bulgarlar ise Edirne'yi ele geçirerek Çatalca'ya kadar ilerlediler. (19 Kasim 1912). 16 Aralikta Londra'da baslayan görüsmeler bir ara iktidardan düsen Ittihatçilarin yeniden is basina gelmesi üzerine kesilmisti. Nihayet Mayis ayinda Londra Antlasmasi imzalanarak I.Balkan Savasi sona erdi. Gelibolu Yarimadasi hariç Trakya, Bulgaristan'a verildi. Makedonya'nin büyük bir kismi Yunanistan ve Sirbistan arasinda paylasildi. Özellikle Makedonya'nin paylasimi Bulgarlari rahatsiz etmekteydi. Sirbistan ve Yunanistan, Bulgarlara karsi ittifak olusturdu. Bu ittifaka Romanya da katildi. Bulgaristan ile bu ittifak savasa girince, durumdan faydalanmak isteyen Osmanli Devleti de Bulgar isgalindeki topraklari geri almak için harekete geçti. Kirklareli ve Edirne kurtarildi. II.Balkan Savasi, taraflarin imzaladigi Bükres Antlasmasi ile sona erdi (1913). Bulgaristan ile imzalanan Istanbul Antlasmasi ile, Meriç nehri iki ülke arasinda sinir oldu. Bulgaristan'daki Türklerin haklari belirlendi (29 Eylül 1913). Yunanistan ile imzalanan Atina Antlasmasi ile ise Girit'in Yunanistan'a birakilmasi kabul edildi (14 Kasim 1913). Büyük devletler bu anlasmalardan sonra Çanakkale Bogazi yakinlarindaki Bozcaada ve Imroz'u Osmanlilara geri verdiler. Balkan Savaslari, Balkanlardaki Türk varliginin büyük bir kiyima ugramasina sebep olmustur. Yüz binlerce Türk savaslar sirasinda ve sonrasinda aç ve yokluk içinde buradan göç etmek zorunda kalmistir.

I.Dünya Savasi ve Osmanli Devleti'nin Yikilisi

Sadrazam Mahmut Sevket Pasa'nin öldürülmesi ile (21 Haziran 1913), Ittihat ve Terakki Firkasi, hükûmetin idaresini tamamen ellerine geçirmisti. Enver, Talat ve Cemal Pasalar, Osmanli Devleti'nin iç ve dis politikasini belirlemede en etkili nazirlardi. Balkan savaslarindan sonra, ordu ve donanmayi güçlendirmek isteyen hükûmet, Avrupa devletlerinden mühendisler ve askerî uzmanlar getirtmekteydi. Osmanli Devleti, dis siyasetini de, dengeleri gözeterek yeniden belirlemek ihtiyacini hissetmekteydi. Emperyalist devletler, nüfuz alanlarini korumak veya genisletmek maksadiyla siyasî, askeriî ve iktisadî açidan ittifaklar olusturmaktaydi. Ingiltere ve Fransa'ya nazaran sömürgecilige geç baslayan Almanya, Afrika, Avrupa ve Orta Dogu'da nüfuz sahasini genisletmek istiyor ve Osmanli Devleti'ne bu maksatla yakin durmayi yegliyordu . Avusturya-Macaristan Imparatorlugu da, Balkanlarda Panislâvizmi gerçeklestirmeye çalisan Rusya'ya karsi Almanlarla is birligi içindeydi. Ingiltere ve Fransa tarafindan pay edilmis Kuzey Afrika'da gözü olan Italya da bu ittifaka yakindi. Dolayisiyla Almanya önderligindeki Üçlü Ittifak'in (Almanya, Avusturya-Macaristan ve Italya) dogal rakibi, Ingiltere'nin öncülügündeki Fransa ve Rusya'dan olusan Üçlü Itilâf (Anlasma) devletleri idi. Avusturya-Macaristan Veliahti Ferdinand'in, Sirbistan ziyareti esnasinda bir Sirp tarafindan öldürülmesi (28 Haziran 1914), bu iki cepheyi sicak savasa sokmaya yetti.

Daha sonra Romanya, Japonya ve ABD Itilaf Devletleri, Bulgaristan ve Osmanli Devleti ise Ittifak devletleri safinda bu savasa girdiler.

Osmanli Devleti savastan önce Ingiltere ve Fransa'ya yakin bir politika izlemek istedi. Ancak hem hükûmet ve halk içerisindeki tepkiler hem de Itilaf Devletleri'nin buna sicak bakmamasi, Osmanlilari Almanya'ya yanastirmaktaydi. Özellikle Enver ve Talat Pasalar, Osmanli Devleti'nin yeniden silkinmesi ve kaybettikleri topraklari kazanabilmesi için Almanya'nin yaninda yer almayi uygun buluyorlardi. Hükûmet baslangiçta tarafsiz kalmayi tercih etmisti. Almanlarin II.Abdülhamit devrinden itibaren Osmanli Devleti'nin yenilesme çabalarina katkida bulunmasi ve bu maksatla gönderdikleri askerî ve sivil uzmanlarin varligi, Itilaf Devletleri'nin, Osmanli Devleti'nin tarafsiz kalamayacagi süphesini artiriyordu. Bu tutum, dolayisiyla Almanya yanlilarinin tezini kuvvetlendirmekteydi. Enver ve Talat Pasa'nin öncülük ettigi bu grup, Almanlarin yaninda savasa girmekle, Kafkaslar, Balkanlar ve Ege'de kaybedilen topraklarin geri alinabilecegi ve Osmanli Devleti'ni nefes alamaz hâle getiren kapitülâsyonlar ve düyun-i umumîden kurtulunabilecegini öne sürmekteydiler. Nitekim Almanya'ya ait Goben ve Breslav zirhlilarinin Türk bayragi çekilerek, Rus limanlarini bombalamasi, Osmanli Devleti'nin Almanya safinda savasa girmesine vesile olacaktir (1 Kasim 1914).

Osmanli Devleti I.Dünya Savasi'nda tam yedi cephede mücadele etti; Kafkasya, Kanal, Hicaz ve Yemen, Irak, Suriye ve Filistin, Galiçya ve Çanakkale. Bütün cephelerde Osmanli askerleri büyük bir kahramanlik örnegi gösterdiler. Ancak, yedi cephede birden savasi sürdürmek, zor sartlar içerisinde bulunan Osmanli Devleti için çok güçtü. Enver Pasa'nin kumanda ettigi Kafkas Cephesi'nde Osmanlilar büyük zayiat verdiler. Dogu Anadolu ve Trabzon düstü. Kanal (Süveys) cephesinde ise Cemal Pasa, Fransiz ve Ingilizlere basariyla direndi. Hicaz ve Yemen'deki Osmanli birlikleri, destek görmemelerine ragmen, kutsal yerleri korumak ugruna, harbin sonuna kadar Serif Hüseyin ve Ingilizlere karsi koydular. Basra'ya çikan Ingilizler Kuttü'l-Amare'de büyük bir bozguna ugradilar. Komutanlari General Townshend esir edildi (29 Nisan 1916) Ancak, 1918'de yeni birliklerle saldiran Ingilizler, ihanet eden Arap kabilelerinin de yardimiyla Basra'da oldugu gibi, Suriye'de de saldirilarini artirdilar. M.Kemal, Halep'te bir savunma hatti olusturdu. Galiçya, Makedonya ve Romanya'da Osmanli birlikleri, Avusturya ve Bulgaristan'a yardimci olmak için büyük bir özveriyle savastilar. Türkler, en büyük direnmeyi Çanakkale'de gösterdiler. Itilaf Devletleri 19 Subat 1915'den itibaren muazzam bir donanma ve yüz binlerce askerle saldiriya geçtiler. 18 Mart'ta Itilaf donanmasina ait pek çok gemi batirildi. Ardindan Gelibolu Yarimadasi'ndaki Settü'l-Bahir ve Ariburnu'na asker çikararak, karadan da saldiriya geçtiler. Anzak ve Hint birliklerinin de katildigi kara savaslari, tam bir ölüm kalim savasi oldu. M.Kemal'in de büyük bir askerî deha olarak ortaya çiktigi bu savunma karsisinda Itilaf Devletleri geri çekilmek zorunda kaldi.

Bütün dünyaya ögretilen "Çanakkale Geçilmez" sözü, 250 bin Türk evlâdinin sehit kaniyla yazilan bir büyük destan oldu. Itilaf Devletlerinin Çanakkale bozgunu, Rusya'nin yardim alma ümitlerini suya düsürmüs ve bunun neticesinde gerçeklesen Bolsevik Ihtilâli, Çarlik Rusyasi'nin sonu olmustur. Rusya'nin savastan çekilmesi üzerine 7 Aralik 1917'de imzalanan anlasmayla Dogu cephesinde Türk-Rus Savasi sona ermistir.

Osmanli Devleti, I.Dünya Savasi'nda yedi düvele karsi muhtesem bir mücadele sergilemistir. Ancak 29 Eylül 1918'de Bulgaristan'in teslim olmasi Osmanlilar ile Almanya arasindaki irtibatin kesilmesine yol açmistir. Müttefiklerinin savastan yenik ayrilmasiyla birlikte Osmanlilar da ateskes anlasmasini imzalamak durumunda kalmislardir. Ittihat ve Terakki Firkasi'nin hükûmetten çekilmesinin ardindan kurulan Ahmet Izzet Pasa baskanligindaki hükûmet, Bahriye Naziri Rauf Bey baskanligindaki bir heyeti Limni'nin Mondros limanina göndermis ve Mondros Ateskes Anlasmasi'nin imzalanmasiyla (30 Ekim 1918), Osmanlilar resmen savastan çekilmislerdir. Ateskes anlasmasiyla Itilaf Devletleri, Osmanli ülkesini isgal etme hakkini elde etmislerdir. Bu durum, Osmanli Devleti'nin fiilen paylasilmasi demekti.

Nitekim, Ingiliz, Fransiz, Italyan birlikleri bu anlasmaya dayanarak Anadolu'da isgallere baslamislar, Asirlarca Osmanlinin hâkimiyetinde yasayan Yunanlilar da, agabeylerinin müsaadesiyle Izmir'e asker çikarmislardir (15 Mayis 1919). Isgallere karsi Anadolu Türk'ünde büyük bir infial yaratmis ve 19 Mayis 1919'da Mustafa Kemal Pasa'nin Samsun'a çikmasiyla, düsmana karsi "Milli Mücadele" baslamistir. Itilaf Devletlerinin Sevr Anlasmasi'ni Istanbul hükûmetine imzalatmasi (10 Agustos 1920), Milli Mücadele'nin güçlenmesinden endise eden düsmanlarin bir an önce Türk millî varligini ortadan kaldirmayi amaçlamalarindan baska bir sey degildi. Fakat bu anlasma hükümleri hiçbir zaman uygulanamadi. Ankara'da açilan Milli Meclis'in iradesi, Mustafa Kemal ve arkadaslarinin büyük ve onurlu mücadelesi bu oyunlari bozdu. Istiklâl Harbi'ni kazanilmasiyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmus oldu. Yeni Türk devleti "Millî Hâkimiyet" ilkesinin tabi^I bir neticesi olarak 1 Kasim 1922'de saltanati kaldirdi. Dolayisiyla bu tarih 622 yil devam eden Osmanli Devleti'nin de resmen sonu oluyordu.

 

Please reload

bottom of page